CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in işi zor.
Ama zorluklarla mücadele etmek yerine her birini ayrı ayrı 'idare etmeye' çabalıyor.
Kılıçdaroğlu, "benim görevim CHP'yi güvenli limana getirmek" demişti ya.
Özel de, değişik rüzgarların çalkaladığı denizde alabora olmamak için her rüzgara göre yelken çeviriyor.
Ve fakat suyun üzerinde kalmayı başarsa da şimdilik, en yakın limandan daha da açığa sürükleniyor...
"İktidarla müzakere" dedi, "müzakere olmaz, mücadele olur" rüzgarı geldi;
Yelkeni çevirdi, 'hem müzakere hem mücadele' dedi...
"El sıkışma olmadığında 'dağ dağa küsmüş dağın haberi olmamış' oluyor. Çözülebilecek bir sorun çözülemiyor. Köye kahveye kadar iniyor, memleket birbirine adeta düşmanlaşıyor ve yabancılaşıyor. Benim işim bunu körüklemek değil" dedi, "AKP'nin dümen suyuna girdin" dalgası geldi.
O da dümen kırdı, iktidar ittifakına "suç ortaklığı" dedi.
"Erken seçim, halkın talebi olursa olur" dedi, "Erken seçim istemeyen genel başkan mı olur" rüzgarı esti;
Bu kez yelkenleri indirdi, "1.5 yıl sonra erken seçim olur" dedi...
Bu kadar yalpalamaya tekne dayanmaz.
En hafifinden, tayfanın midesi bulanır...
Bu iyimser yorumum...
Bütün bunları 'zaman kazanmak' ve 'başka birisi için şartları olgunlaştırmak' için yapıyor da olabilir...
Herkese 'ne duymak istiyorlarsa onu söyleyen' kişinin kendi sözü yok demektir.
O zaman kimin adına orada durduğuna bakmak gerekir...
YEMEKLİ GÖRÜŞME: KİM KİMİ YİYECEK!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'la, birinin normalleşme, diğerinin yumuşama diye adlandırdığı siyasi sürecin CHP tarafında yarattığı iklimi izliyoruz...
Hafta başında, bu konuda CHP'de 'iki taraf'ın oluşma görüntüsü vermeye başladığını yazmıştım.
"Müzakere değil mücadele" cephesinde ilk çıkışı yapan Kılıçdaroğlu olmuştu.
'İstanbul tarafı' renk vermemeyi tercih etti.
Ancak İstanbul tarafı ile daha özel ilişkileri olanlardan da Kılıçdaroğlu-vari çıkışlar gelmeye başladı.
Kimi medya organları ve gazeteciler de dahil...
İlgili haberlerde kullanılan Özgür Özel fotoğrafları ve üzerlerine yapıştırılan başlıklar tavrı açıkça gösteriyor.
Son tartışma 'yemek' üzerinden çıktı.
İBB Başkanı İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ile yemek yiyeceklerini söyledi, Kılıçdaroğlu ise bir haberi yalanlar gibi 'asparagas' dedi.
Oysa bu bir haber değil, doğrudan İmamoğlu'nun açıklamasıydı ve onu yalanladı.
Ve ondan önce ABB Başkanı Mansur Yavaş'la yemek yedi.
İmamoğlu'nu 'bir belediye başkanı' olarak işaretledi.
'Özel' bir anlam yüklenmesini taca attı...
Bu yemek meselesi, CHP'de Kılıçdaroğlu döneminin tuhaf bir geleneğiydi.
Esasen, bir 'yakınlaşma, kaynaşma, uzlaşma' zemini olarak anlamını bulan 'yemek', Kılıçdaroğlu geleneğinde hep aksi sonuçlar verdi.
İki kritik yemeği hatırlatayım.
Sanırım 1 Temmuz 2018'de idi; Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi kaybeden Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'yi bir otelde eşli yemeğe davet etmişti.
Sonucu biliyorsunuz...
Muharrem İnce partiden kovulmaya çalışıldı, ayrıldı, parti kurdu...