Avrupa Birliği, 2. Trump Dönemi'ni tedirgin bekliyor.
ABD'ye karşı 'edilgen' konumunda bir değişiklik olmayacak gibi.
Ancak bu konumdan 'kazanç' çıkarmak nasıl ve ne kadar mümkün, ona çalışıyorlar.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta -Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katıldığı- Macaristan'daki Avrupa Siyasi Topluluğu liderler zirvesinde bunun işaretini verdi.
Macron, Avrupa'nın savunma, ticaret ve teknolojide ABD ve Çin'den bağımsızlaşmasını savunuyor ve kendisini transatlantik köprünün Avrupa lideri olarak konumlandırmaya çalışıyor.
Dedi ki, "Dünya otçullardan ve etçillerden oluşuyor. Otçul kalırsak etçiller kazanacak ve onlar için bir pazar olacağız. En azından 'hepçil' olmayı seçmeliyiz."
İnsan doğası hepçildir.
Macron, pek çok Avrupalı lider gibi AB jeopolitikasını ABD'ye, ekonomik büyümesini Çin'e, teknolojik gelişmeyi ABD'li devlere devredilemeyeceğini düşünüyor.
Ama iki temel açmazı var:
Bunun nasıl yapılacağına dair Avrupa Birliği içinde 'birlik' yok.
Avrupa liderleri ve yönetimlerinin önemli bir kısmı, Almanya dahil, Macron'un 'birlik' derken AB'den çok Fransa'nın ve kendisinin 'Avrupa liderliği'ni kastettiğine inanıyor.
Bir yandan da Avrupa'nın yeni küresel rekabette ve Rusya'ya karşı savunmada ABD ile birlikte hareket etmesi gerektiğini düşünüyor.
Ama Trump, Macron'un bu yaklaşımının AB içinde ağırlık kazanmasını kolaylaştırabilir.
Zira Trump, "Avrupa, Rusya'ya karşı başının çaresine bakmalı" yaklaşımını '2. Dönem politikalarına' yansıtacak gibi görünüyor.
Ve kabaca şunu söylüyor:
- Benim için birinci öncelik Çin'in Batı ile ticaretle geliştirdiği ekonomisini askeri güç için kullanması ve küresel ölçekte siyasi yayılmasını durdurmak.
- Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Çin'in Tayvan'ı işgal ihtimalinin yanında ikincil öneme sahip.
- İki cephede birden çatışarak gücümü bölmeye ve ayrıca karşımdaki iki önemli gücü Rusya ve Çin'i yakınlaştırmaya niyetim yok.
- NATO çok önemli ve ABD'nin buradaki liderliği daha önemli. Ancak Avrupa NATO içinde savunma harcamalarını artırmalı, Rusya tehdidine karşı kendi güvenlik seviyesini 'kendi imkanlarıyla' yükseltmeli.
Bu politika, Macron'a önemli bir alan açıyor ve destek sağlıyor.
Önceki gün NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile görüşmesinde, "Artık Avrupa'nın kendi güvenliğinin yükünü taşımasının zamanı geldi. Avrupa ülkeleri savunma için daha fazla harcamaya kararlı olmalı. Güçlü Avrupa, güçlendirilmiş bir Avrupa savunma sanayiinden geçiyor" dedi.
Macron, daha önce de "Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiği" görüşündeydi. Ancak bunu daha önce "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" diye ifade ederken, bugün "NATO ittifakı içinde savunmayı güçlendirmek" şeklinde ifade ediyor.
Trump'ın beklenen politikalarıyla uyumlu olarak...
Ancak Trump'ın transatlantik köprünün AB ayağında 'liderlik' konumu için ne düşündüğünü henüz bilmiyoruz.
Geleneksel olarak bu konum, Fransa ve Almanya arasında paylaştırılmıştır.
Almanya, iki dünya savaşından aldığı 'kötü mirası' nedeniyle askeri güvenlik konusunda 'sakıncalı piyade' konumundaydı.
Almanya da bu durumu Avrupa'nın ekonomik gücü olmak için değerlendirdi.
Macron da şimdi, buna dayanarak liderliği ele almak istiyor.
Ama Trump ABD'sinin Almanya'ya bakışı değişmiş olabilir.
Trump stratejilerinde rol oynaması beklenen kimi isimlerin, Almanya'yı askeri konularda da rol almaya teşvik etmesi dikkat çekici.
Bu isimlerden, Birinci Trump Dönemi'nin Savunma Bakan Yardımcısı Elbridge Colby, bu yıl içinde Alman T.Online sitesine verdiği röportajda, "Ama Almanya anahtardır. Yalnızca Almanya, isterse Rusya'nınkine eşdeğer bir ordu kurabilecek kadar zengindir. Doğru, Almanya Avrupa'ya büyük bir savaş ve zulüm getirmiştir. Ama Almanya'nın yükümlülüğü, bu yüzden pasif olmak değil, kolektif savunmaya katkı vermektir" dedi.
Ve önemli bir şey hatırlattı: "Almanya, Nazi zulmünden sadece 10 yıl sonra, eski Nazi subaylarından oluşan bir Batı ordusu kurdu. Bana Almanların savaştan sonra askeri açıdan kendilerine güvenmeye hazır olmadıklarını söylemeyin. Almanya Hegel'in, Nietzsche'nin ve Kant'ın ülkesi. Dolayısıyla