CHP: Vaat edilmiş ama kaybedilmiş iktidar peşinde tükenmek

CHP, Türkiye'nin kendisine 'miras' kaldığını ama 'başkalarının' onu 'ele geçirdiğini' giderek 'inanç' haline getirdi.

Kendini "Türkiye'nin doğal ve ebedi iktidarı" olarak görüyor.

"CHP Kuvva-yı Milliye'dir" derken, sadece ve sadece CHP kadrolarını anlar.

Bütün Türk halkının ortak paydası, mirası olan Milli Mücadele'nin diğer tüm mirasçılarını dışlar.

Dahası, o mücadeleden doğan meşru siyasi, medeni haklarını gasp eder.

Benzer şekilde, 'Osmanlı bakiyesi Türk Milleti' anlayışıyla Kuvva-yı Milliye'ye gönderilen ve dönemin 'herkesin ortak partisi' CHP'ye devredilen sermayenin bankasındaki yönetim haklarına da el koyar!

CHP, yapmaya mecbur kaldıklarını da 'lütuf' olarak sunar...

CHP, Soğuk Savaş'ta Batı blokunun, özellikle de ABD'nin baskısıyla 'çok partili dönem'e 'mecburen' geçmiştir.

Öyle ki, Demokrat Parti kurulduğunda bile iktidarı kaybetmemek için 1946'da seçimi bir yıl öne almış, üstüne bir de 'açık oy-gizli sayım' sahtekarlığını ekleyebilmiştir.

Buna rağmen, hikayeyi, "Tek parti olarak kalabilecekken Türkiye'ye çok partili demokrasiyi getiren partiyiz" diye bir 'lütuf'a çevirmeye çabalar.

Benzer şekilde, 28 Şubat sürecinde halkın büyük kısmının ayrıştırılması, dışlanmasında siyasi liderlik yapan CHP, halkın demokratik yolları kullanarak iktidarı değiştirmesi ve baskıcı yasaları, uygulamaları ortadan kaldırmasıyla yeni durumu 'mecburen' kabullendiği halde, "Biz engel olmayarak özgürlüklerin önünü açtık" lütufkarlığını öne sürebilir.

Bir başka açıdan;

Tek parti CHP'si döneminde kurulan ve inşa edilen kurumlar, fabrikalar yüz yıl boyunca değişen ekonomik şartlara uyum sağlamadıkları için ortadan kalkmış veya işlevsiz hale gelmişse bu "CHP dışındaki iktidarların ihaneti" olur...

Ama bu kurumlar CHP dışındaki iktidarlar döneminde yıkıntılarından ayağa kaldırılmış ve başarılı hale getirilmişse bu o iktidarların değil, kurucusu olan CHP'nin başarısıdır!

CHP için 'meşru iktidar' ancak 'kendi iktidarı'dır...

O yüzden hangi oranla seçilmiş olursa olsun, 'başka' iktidarlar kolaylıkla 'gayrimeşru, cunta' diye tarif edilebilir!

Türkiye'de darbelerin, cuntaların "CHP dışındaki partilerin iktidarına karşı" olması, CHP'nin 'diğerleri'ni cunta ve darbe korkusuyla hizaya getirme çabaları buna mani değildir!

Cunta kavramına yeni bir anlam yüklemek de CHP'nin iktidar alanındadır!

Bu, parti içinde de böyledir.

Adı 'cunta' değil, 'hizip'tir.

Adalet yürüyüşçüsü, demokrasi kahramanı ilan edilen bir Genel Başkan, 'hizip' tarafından parti içi iktidardan düşürüldüğünde pekala 'yüzüne tükürülecek, taşlanacak adam' haline gelebilir!

CHP için halkın 'hangi markaları satın aldığına' ve 'hangi kahveyi içtiklerine' göre ayrıştırılması 'ayrımcılık, halkın bir kısmını siyasi görüşleri nedeniyle dışlamak veya kin ve düşmanlığa sevk etmek' değil, 'demokratik hak'tır!

Böylece, bugüne kadar hiçbir siyasi tarafla gündem olmamış bir Türk kahvecisi boykot edilebilir, hedef gösterilebilir; hatta saldırıya da uğrayabilir!

Öte yandan, araya 'hatırlı kişiler' girdiğinde bazı markalar boykot ve hedef listesinden çıkarılabilir, ki bu da gayet demokratik anlayışla açıklanabilir!

Özellikle son iki CHP Genel Başkanlarının bu yöndeki açıklamalarına hızlı bir internet taramasıyla ulaşılabilir.

Çok parti olsun ama CHP iktidar olsun!

'Halk' CHP'li olandır, kalan kısmı 'diğerleri'dir!

Bütün bunlar 'mirasçı' iddiası değil, 'mirasyedi' iddiasıdır.

Türkiye, CHP'ye 'vaat edilmiş ülke' değildir.

Fransız Devrimi öncesi 'Jakoben (baskıcı) cumhuriyet-burjivazi' ittifakına özenen CHP-TÜSİAD ittifakı sözde 'devrimleri koruyacak'tı!

Ama aksine, mal, fikir ve siyaset ithalatına dayalı 'pazar' haline getirdi Türkiye'yi ve en çok da o devrimlerin içini boşalttı.

Ekonomide girişimin, teknoloji geliştirmenin, üretimin önünü kesti.