Başlangıç: İdlib'de 12 Türk karakolu

Türkiye, Suriye'deki iç savaşla başlayan krizden çıkışa yönelik 'Astana Süreci'ni Rusya ve İran'la birlikte kurdu.

Mayıs 2017'de, İdlib merkezli Halep'in batısı ile Hama ve Lazkiye kırsalını da kapsayan bölge 'Gerginliği Azaltma Bölgesi' ilan edildi. (Doğu Guta, Humus ve Dera ile birlikte...)

Türkiye bu anlaşmayla İdlib'e 12 'gözlem noktası' kurdu.

Ancak bölgedeki örgütlerin birbiriyle çatışması, ortak hareket edememesi nedeniyle hem Esed hem Rusya'nın saldırıları devam etti.

Türkiye, İdlib bölgesinde çatışmasızlığı sağlamak için şehitler verdi.

Suriye Milli Ordusu da...

Türkiye'nin girişimiyle önce 17 Eylül 2018'de, sonra 5 Mart 2020 iki ek protokol yapıldı.

İdlib'deki gruplar arası çatışma azaldı, diyalog arttı, rejim veya Rusya hedeflerine bağımsız saldırılar durdu.

Örgütler, yerel halkın güvenliği, barınması, geçimi ile temizlik, sağlık ve eğitim hizmetlerine ağırlık verdi.

Yeni Suriye'yi kuracak kadroların zaferini getiren ilk uzlaşma orada sağlandı.

Ve Kasım 2024 sonuna gelindiğinde...

HTŞ 27 Kasım'da harekatını başlattı.

Ankara sadece "TSK çatışmalara müdahil değildir, izliyor" açıklaması yaptı.

30 Kasım'da Halep kurtarıldı.

Aynı gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile telefonda görüştü.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin de 2 Aralık'ta Türkiye'ye geleceği açıklandı.

3 Aralık'ta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ile telefon görüşmesi yaptı.

7 Aralık'ta başlayan Doha Forumu, Astana Süreci tarafları Türk, Rus ve İran dışişleri bakanlarının birlikte ve Arap ülkeleri temsilcileriyle artık 'Esad sonrası' Suriye'yi görüştükleri bir platform oldu.

Benzer trafik, Türkiye tarafından ABD ve AB ile de yapıldı.

Ayrıca ABD Genelkurmay Başkanı ve CIA Başkanı da, Türk mevkidaşlarıyla görüştü.

Esad'ın ülkeden ayrıldığı ve yönetimin muhaliflere devredildiği 8 Aralık Pazar günü açıklık kazandı.

Peki Türkiye'nin doğrudan desteklediği SMO bu işin neresinde

Türkiye'nin SMO ile birincil gündemi, DEAŞ ve YPGPKK terör örgütünün Suriye'nin kuzeyinden temizlenmesi.

Bu, HTŞ'nin Şam'a harekatına paralel bir süreç.

Nihayetinde yine Şam'da birleşecek.

Yakından takip etmeyenler için 'Türkiye bu işin neresinde' sorusuna cevap ararken yardımı dokunabilir.

Türkiye bu işin başında da var, sonunda da.

Komşuların sorunlarını da çözmek gerek...

HANGİSİ COLANİ, CULANİ, JOLANİ, CEVRANİ, CORANİ, GORANİ...

HTŞ lideri Ebu Muhammed el Golani. Gerçek adı Ahmed Hüseyin el Şara.

1982 Riyad (S. Arabistan) doğumlu. Ailesi, İsrail'in işgal ettiği Suriye'nin Golan bölgesinden S. Arabistan'a göç etti. Babası Hüseyin el-Şara petrol mühendisi, annesi ise coğrafya öğretmeni.

1989'da 7 yaşında ailesi ile birlikte Suriye'ye döndü.

Şam Üniversitesi Medya Fakültesi'nde eğitim gördü.

ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra okulu bırakıp, Irak'ta El Kaide'ye katıldı.

2006'da ABD tarafından Ebu Gureyb, Taci ve Bucca hapishanelerinde 5 yıl tutuldu.

Ahmed Hüseyin el Şara, örgüt adını, ailesinin göç ettiği Golan'a atfen 'GolaniGolanlı' olarak kullandı.

Bu kelime, Arapçadan tercümede doğan ses farklılığı nedeniyle farklı yazımlara neden oldu.

Biz de dahil, birçok yayın kurumu farklı yazımları alıntıladı.

İngliz yayın kurumu BBC 'Colani'de karar kılarken, Avrupa yayın kurumu Euronews hem 'Colani' hem de 'Golani'yi tercih etti.

ABD'li CNN ise 'Jolani' telaffuzunu kullandı.

Uluslararası haber ajansları İngiltere merkezli Reuters ile ABD merkezli Associated Press (AP) 'Golani' olarak yazdı.

Doğrusu da bu.

Zira İngilizcede de Türkçede İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nden söz edilirken 'Golan' olarak telaffuz ediliyor.

Ama artık bu bilginin de zamanı geçti.

HTŞ lideri ise artık 'Suriye lideri' olarak gerçek adı olan Ahmed Hüseyin el-Şara olarak konuşuyor. Artık Hüseyin Şara veya Şara demek yeterli olacak.

Artık herkes doğrusunu yazar.

Muhtemelen...

'YENİ SDG' ARAYIŞI YENİDEN MASADA

ABD liderliğindeki Suriye'de DEAŞ'la Mücadele Koalisyonu, yıllardır Türkiye'yi "PKK'dan arındırılmış bir SDG"ye razı etmeye çalıştı.

Ama bu ayrışmayı yapmadılar.

Sadece tabelayı değiştirip Türkiye'den razı olmasını beklediler.

Türkiye içindeki yandaşları da "Canım ne var PYD'yi kabul etsen, YPG'yi PKK'dan ayrı tutsan" aklı bile verdi.

Ama 'terörist' doğası gereği, SDG YPG'den, YPG PYD'den, PYD de PKK'dan ayrı bir yapıya dönüşmedi.

Türkiye razı olmadı.

Şimdi ABD bu formülü yeniden gündemine aldı.

Çünkü bu kez kullanışlı örgütlerin buna ihtiyacı var.

Mecburlar...

Düne kadar 'ortak çalıştıkları', muhalif gruplar gücünü saldırılarıyla bölen, kendilerine alan açan Esed rejimi ve Rusya'nın hava kontrolü yok artık.

Aksine 'birleşmiş' ve Türkiye ile daha yakın yeni bir Şam Yönetimi var.

Üstelik onlar yönettikleri bölgelerde halkların desteğini almışken, SDG bölgelerinde halk -Kürtler dahil- örgüte isyan eder durumda.

SDG'nin maaşlarını ödeyen ABD ve koalisyon ortakları da 'yeni hükümet'le diyalog kurmaya hevesliler.

Ancak Türkiye, 'Suriyeli Kürtler' olarak 'meşru muhatap' kabul edilecek yapının "PKK YPG güdümündeki SDG olmayacağını"