Avrupa yön arıyor, Türkiye'ye dönüyor

Avrupa dış ve güvenlik politikası konusunda en etkili düşünce kuruluşlarından Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nin (ECFR) 21 ülkede yaptığı ve 15 Kasım 2023'te yayınladığı anketin sonuçları, bugün daha anlamlı hale geldi.

Araştırma, Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya, ABD, Danimarka, Estonya, Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Polonya, Portekiz, Romanya, İspanya, İsviçre, Brezilya, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Güney Kore'de yapıldı.

Başlığı konuyu anlatıyor:

"Avrupalı politika yapıcıların küresel kamuoyundan öğrenmeleri gerekenler."

Özeti şu:

- Batı, Batı dışındaki birçok insanın dünyaya bakışını yanlış anlıyor.

- Avrupa ve ABD, Çin ve Rusya'dan daha çekici değerlere sahip; ancak bu insanların 'tam bir bağlılık' istediği anlamına gelmiyor.

- Birçok AB ülkesi dahil çoğu ülkedeki insanlar, bağlılık içeren bir yemek listesi yerine, farklı konularda farklı ortaklar seçebilecekleri 'alakart' bir liste istiyorlar.

- Eğer ABD ile Çin arasında Tayvan yüzünden bir savaş patlak verirse, Avrupa'da bile çok az insan Washington'ın tarafını tutar. Çünkü dünyanın geri kalanının çoğu, Ukrayna savaşını "Batı'nın Rusya ile savaşı" olarak görüyor ve Kiev'in toprak kaybetmesi anlamına gelse bile Ukrayna'daki savaşın bir an önce bitmesini istiyor.

- Evet insanlar seçim yapmak zorunda kalsalar Çin tarafını seçmezler. Ama seçim yapmak zorunda değillerse, hem Çin'den yararlanmak hem de Çin'i ABD ve AB ile pazarlık yapmak amacıyla kullanmak isterler.

- AB, bir 'jeopolitik aktör' olduğunu sanıyor, ancak hem AB içinde önemli bir kitle hem de dünyanın geri kalanı "AB iyi güzel de askeri ve ekonomik olarak bir jeopolitik bir güç değil" görüşünde.

- İnsanların çoğu, Rusya-Ukrayna savaşında ABD'nin rolünü ve AB'nin onun arkasında sıralanmasını sorguluyor.

- İnsanlar, Batı'nın Ukrayna'nın yanında durmasını 'ahlaki' buluyordu; ancak Gazze'deki soykırıma rağmen İsrail'in yanında durmak, tüm Batı ülkelerinde insanların ülkelerine ve Batı değerlerine güvenlerini sarstı.

- Bu genel küresel güvensizlik duygusu ve Batı'nın dünyayı düzene sokabileceğine inancı kaybettiriyor.

- Ve insanlar ulusal egemenliklerini koruma duygusunu geliştiriyor, bunu da nükleer silahlara sahip olmaya bağlıyorlar. Haksız da değiller, zira Ukrayna, Sovyetler'den kalan nükleer silahlarını ABD, Rusya ve İngiltere'nin güvence vermesi sonucu teslim etmişti. Ancak Rusya ve ABD nükleer silahlardan vazgeçmedi ve Rusya bunu Ukrayna'yı işgale girişerek kullandı; ABD de dünyayı kendi güvenlik güdümüne sokmak için kullanıyor.

- Avrupa dışındaki çok sayıda insan AB'nin önümüzdeki 20 yıl içinde parçalanacağına inanıyor.

- Aynı şekilde, ABD'nin önümüzdeki 20 yıl içinde demokrasi olmaktan çıkabileceğine inanılıyor. (Trump yanlısı Cumhuriyetçilerin Kongre baskını ve Demokratların 'cadı avı' bu inancı destekliyor.)

- Hem Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı hem de İsrail-Hamas savaşı, Avrupa'yı ABD'den daha doğrudan etkileyecektir.

- Ortadoğu'daki çatışma da büyük azınlık nüfuslarına sahip Batı Avrupa ülkelerinin iç istikrarını tehdit edebilir.

- ABD ve AB liderleri, "bizim askeri ve ekonomik gücümüz, yaşam standartlarımız çekiciliğini koruyorsa, insanlar, ülkeler bize mecbur" yaklaşımını sürdüremez.

- Batılı liderler, küresel siyasete hala soğuk savaş veya ABD'nin 'ya bizim yanımızdasın ya karşımızda' anlayışıyla iki kutuplu tercihlerde ısrar ederlerse, jeopolitik liderlik potansiyellerini daha da tüketecekler.

Şu anda Avrupalılar iki rakip strateji arasında kalmış durumda. Bir yanda, Avrupa'nın kaderinin ABD'ye yakınlaşmak olduğunu, bir yanda da 'stratejik özerklik'le jeopolitik güç olması gerektiğini düşünenler var.

Ancak ABD demokrasi olmaktan çıkmaya doğru gittikçe; ABD iç siyaseti aşırı kutuplaşmaya devam ettikçe; ABD'nin odak noktası Çin'e kaydıkça; Ukrayna savaşını Rusya kazanırsa; ABD, Avrupa'ya sağladığı güvenceyi, ekonomik yatırımı ne kadar sürdürebilecek

'Stratejik özerklik' çağrısında bulunanların Avrupa'yı birleştirmek yerine bölme ihtimali daha yüksek. Bu 'ABD karşıtlığı' olarak görülüyor ve ABD ile bağları özel olarak güçlü AB ülkeleri bundan rahatsız.

ECFR, 'stratejik karşılıklı bağımlılık' politikası önermiş.

Yani, AB'nin Çin ile ikili ilişkilere yeni bir model oluşturmasını, doğuya doğru genişlemesini ve yeni ortaklar aramasını...

Ancak bunun için AB, ABD'den nasıl bir 'ilişki düzeyi' bekliyorsa, Türkiye'ye karşı da aynı 'düzeyde' bir ilişki biçimi şekillendirmeli.

Zira Avrupa, kendi iç birliği ve ABD bağımlılığıyla uğraşırken Türkiye kendi eksenini, 'Türkiye ekseni'ni oluşturdu.

Rusya ve Çin'in yanı sıra Ortadoğu ve Afrika'yla 'özelleştirilmiş' ilişkiler geliştirdi.

Aynı şekilde bazı AB üyesi ülkeler ve İngiltere ile de...

Türkiye artık 'silah ambargosu' veya 'ekonomik ambargo' ile sıkıştırılabilecek bir ülke değil. Terörü bitirdikçe 'insan hakları ve demokrasi' bahanesiyle de sıkıştırılamayacak.

Bunun yerine Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kurumsallaşan ortaklıkları, Afrika ve Güney Amerika ile stratejik işbirlikleri nedeniyle 'ortaklığı aranan ülke' haline geliyor.

BİR 5. KOL FAALİYETİ OLARAK 'ARAPLAŞMA' YAYGARASI

Bir süredir Türk'ü Müslüman'dan ayırma kampanyası yürütülüyor.

Müslümanlık 'Araplaşma' olarak çocukların, gençlerin zihnine işlenmeye çalışılıyor.

Muhakeme yeteceği kendinden menkul tarihçi ve filozof özentileri, sözde Kemalist kılıklı