Anahtar: Kendin için istediğini komşu için de istemek

Hafta başında, Yunanistan'ın başkenti Atina'da, Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı'nın himayesinde, Türkiye Araştırma Vakfı (TAV) ve Yunanistan Amerikan Koleji Küresel İlişkiler Enstitüsü (IGA) işbirliğiyle "Yunan-Türk Medya Akademi Forumu" düzenlendi.

Türkiye ve Yunanistan'ın bir süredir 'ikili ilişkilerde pozitif gündem' politikasının yansımalarından biri bu.

Geçen yıl bu buluşmayı Yunan meslektaşlarımızla yapmıştık.

Öğrenilmiş kaygılar, tereddütler ve alışılmış politikaların kolaylığından kurtulmak zor olsa da karşılıklı bu adımların önemi tartışılmaz.

Forum, kültür ve spor başlıklarında iki oturum olarak yapıldı.

Kültür forumunda iki ülkenin de derdi olan 'tarihi eserlerin çalınması' öne çıktı.

Foruma ev sahipliği yapan görkemli Akropolis'e yakışan Akropolis Müzesi atmosferi de, konuşulanlara odaklanmayı kolaylaştırdı.

İlk sözü Kültür Turizm Bakanlığı Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanı Zeynep Boz aldı. Boz, son yıllarda Türkiye'den çalınan kültür varlıklarının geri alınmasına dair AKŞAM'da da sıkça okuduğunuz haberlerin arkasındaki ekibin liderliğini yapıyor.

2007'den bu yana akademik ve bürokratik kariyerini bu alanda yapmış en güçlü uzmanlardan.

Aldığım notlarda, Türkiye ve diğer birçok ülkede tarihi eserlerin iadesinde yaşanan iki önemli sorundan söz etti Boz.

1- 'İzinle verildi, satıldı' gibi hukuki gerekçelere dayandırma çabası.

2- Eserlerin bulunduğu ülkeden çıkışı yasadışı olsa da, getirildiği ülkeye girişinin 'yasal' sayılması.

Boz, bu eserlerin çoğunun 'yasadışı' olarak ülke dışına çıkarıldığını hatırlattı.

Sonra da 'velev ki izinle çıkarılmış ya da satılmış' olsun, 'tarihi eserlerin yapıldıkları yerde anlamlı olduklarını" belirterek, konunun hukuk değil 'etik' konusu olduğunu vurguladı.

Kilidi açacak 'anahtar' nokta burasıydı.

Başkan Boz, bu aşamada Yunanistan'a da bir 'pas' attı.

Birçok eserin de 'izinle çıkarıldığı' iddiasının yanlış veya tartışmalı olduğunu da vurgularken, Yunanistan'ın yıllardır İngiltere'den geri istediği Atina Akropolü'nden çalınan heykel, kabartma ve diğer eserleri işaret etti.

Parthenon Mermerleri ya da 'hırsızının' adıyla Elgin Mermerleri olarak bilinen bu eserler, 1801-12 yılları arasında İngiltere'nin Osmanlı Elçisi 'Elgin Lordu' Thomas Bruce tarafından Londra'ya götürülmüş, halen Londra'daki British Museum'da sergileniyor.

İngiltere, eserlerin Osmanlı tarafından 'bağışlandığı'na dair bir 'ferman'a atıfta bulunarak, iade etmiyor.

Boz, iddia edilen fermanın sadece bir 'atıfta' yer aldığını, ancak Türkiye'deki arşivlerde böyle bir ferman bulunamadığını 'altını çizerek' vurguladı.

İkinci konuşmacı Akropolis Müzesi Müdürü Prof. Nikos Stampolidis, Boz'un bu sözlerini heyecanla dinledi ve "Başbakanımız Miçotakis şu anda Londra'da ve bu konuyu yine İngiltere Başbakanı'na iletecek; en önemli kozu da sizin bu açıklamanız olacak" dedi.

Stampolidis, kaçırılmış eserlerle ilgili 'vücuttan koparılmış parçalar' benzetmesini yaparken, bulundukları yerde birleşik olarak anlam kazandıklarını vurguladı.

Bunları dinlerken, aklıma Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin durumu geldi.

Forumun bir diğer konuşmacısı Doç. Neval Konuk'un da bu konunun uzmanı olması şahane bir sürpriz oldu bana.

Doç. Konuk, halen Marmara Üniversitesi Mimarlık Tarihi öğretim üyesi.

Biyografisine göre, Balkanlar'da Osmanlı Mimarisi ile ilgili 12 kitabı ve 50'nin üzerinde uluslararası makalesi var. Dışişleri Bakanlığı adına Yunanistan'daki Osmanlı Mimari Eserlerinin Envanterini Tespit Projesi'ni 2006'dan bu yana tek başına yürütüyor.

Hükümet konakları, askeri binalar, okullar, camiler, saat kuleleri, kütüphaneler, medreseler, evler, bahçeler ve diğer mimari eserlerle birlikte, yer isimleri gibi diğer kültürel öğeler üzerinde çalışıyor.

Bunlardan yüzlercesi var halen Yunanistan'da.

Ve çoğu ya harap ya da amacı dışında kullanılmakta.

Ayakta kalanlardan az bir kısmı ise halen kamu binası veya okul olarak kullanılıyor.

Doç. Konuk, bu eserlerin 'içler acısı' tablosuna -muhtemelen 'pozitif gündem'in hatırına-işaret etmekle yetindi.

Ama o işaretin 'okunduğunu', iki yanındaki Yunan konuşmacıların yüzündeki tedirgin bekleyişten gözlemlediğimi söylemeliyim.

Konuk'un sözlerinin bağlandığı yer şuydu:

Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin her biri bir dönemin veveya bir mimari yaklaşımın 'simgesi' niteliğinde yapılar.

Bu eserler sadece ihmal edilmiyor, aynı zamanda mimari ve tarihi kimliklerinin de 'Osmanlı parçası' eksik bırakılmış...