Feto'nun dizinin dibinde oturanlar bile artık "bilgisi dahilinde olduğunu" itiraf etmeye başladılar.
İlk günlerde "haberi yoktu, durumdan vazife çıkaranlar yaptı" diyenler olmuş ve hemen aforoz edilmişlerdi.
Aralarında, "Böyle bir kalkışma olacak, içinde tanıdığımız 'abi'ler olacak ve onun haberi olmayacak, mümkün değil" diyenlerle dalaştılar...
Şimdi "Gece yapılacağından haberi vardı ama erkene alındığından haberi yoktu"ya evrildiler.
Biraz daha geçsin, "Ne belaya bulaşmışız" diyenlerin sesi daha çok yükselecek.
Siyasette "Aman AKP'ye yarar, Erdoğan'a yarar" kaygısıyla darbeye 'tiyatro' diyenler vardı.
Ama saklanamaz gerçeğin karşısında fazla direnemediler, bu kez "Ama Erdoğan karşı darbe yaptı" demeye başladılar.
Fetullahçı terör örgütü mensup ve iltisaklılarının devletten temizlenmesine karşı bayrak açtılar.
Şimdilerde "FETÖ'yle en çok biz mücadele ettik, solcular, Atatürkçüler mücadele etti" havasındalar...
Biraz daha geçsin, dün helalleşme adı altında kucaklaştıklarına selam vermeyecekler.
Türkiye'nin devletle particiliği, toplumla cemaatçiliği gayet net ayırabilen ekseri aklı için değişen bir şey yok.
Demokratik özgürlüklerin şeffaflık ve yasallık çerçevesinde kullanılması ile bu sınırları 'gizlilik' içinde zorlayanları gayet iyi biliyorlardı.
Boğaz Köprüsü tanklarla kapatıldı haberini duyar duymaz köprüye koşanlar, bu bilinçle 'saldırganın' önüne çıktı.
Aynı gece onları görünce, "Ne, Erdoğan milleti sokağa mı çağırdı, insanları ölüme sürüklüyor" diyen meşhur FETÖ'cülerin yüzündeki "Eyvah, patladık" korkusu, o ana kadar darbecilerin kimliğini 'anlamayanlara' da kanıtlamıştı zaten.
Bütün mesele, devleti ve özgürlüklerimizi korumak ile siyasi çıkarlar arasında kaldığımızda hangisini tercih edeceğimizle alakalı...
Bunun için kimin açık ve şeffaf, kimin kapalı devre çalıştığına dair 'alarm zillerimizin' olması gerekiyor.
Kimin köklerinin Türkiye içinde, kimin Türkiye dışında olduğu bir 'alarm zili'dir mesela...
Kimin Türk Milleti'nden, kimin yurt dışından 'aferin' beklediği de bir 'alarm zili'dir...
Daha fazlası da var.
Bu konularda hassas davrandığımızda, o ziller bizi uyarır.
TRUMP'A SUİKAST VE 'ÜÇ HARFLİLER'...
ABD'li senarist Brian Helgeland, 12 Eylül 1996'da Conspiracy TheoryKomplo Teorisi filminin senaryosunda, 'üç harfliler'e dikkat çekmişti.
Filmde suikastçi olarak yetiştirildiğini fark ederek gizli eğitim laboratuvarından kaçan Jerry (Mel Gibson), yardım istediği savcı yardımcısı Liza (Julia Roberts) ile otomobilde giderken, isimler tekrarlamaya başlıyor.
"Ted Bundy... David Berkowitz... Richard Speck..."
Liza: "Ne olmuş onlara"
Jerry: "Seri katillerin hep iki adı var. Suikastçilerin ise üç adı var: John Wilkes Booth, Mark David Chapman, Lee Harvey Oswald."
Liza: "Ama John Hinkley, Reagan'ı vuran adam. Onun sadece iki adı vardı."
Jerry: "Ama Reagan ölmedi. Ölseydi herkes öğrenecekti, Johnny'nin de ikinci adı vardı."
(Tam adı John Warnock Hinckley'di.)
Bu senaryoların ilgi çekmesinin en önemli nedeni, ABD'de siyasi suikastler listesindeki tetikçilerin 'üç isimli' olması...
- 14 Nisan 1865'te 16. ABD başkanı Abraham Lincoln'ı öldüren JWB, kaçtığı bir çiftlikte 12 gün sonra öldürüldü. Ancak cesedin ona ait olmadığına, onun başka bir isimle hayatına devam ettiğine dair kitaplar yazıldı.
- 2 Temmuz 1881'de 20. ABD Başkanı James Abram Garfield'i vuran Charles Julius Guiteau (CJG), Mayıs 1882'de idam edildi.
- 6 Eylül 1901'de 25. ABD Başkanı William McKinley'i vuran Leon Frank Czo?gosz (LFC), 29 Ekim 1901'de idam edildi.
- 14 Ekim 1912'de 26. ABD Başkanı Theodore Roosevelt'i vuran Johann Nepomuk Schrank (JNS)