Kritik haftalardan bir hafta daha başladı. 21 Kasım Cuma günü Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun AKP, MHP ve DEM Parti oylarıyla İmralı'ya gidip Öcalan'la görüşme kararı alması iklimi değiştirdi. Ya da sürecin kamuoyuna açıklanmayan bir boyutunu daha gün ışığına çıkardı.
Komisyonun tam adını anımsatmamızın nedeni şu:
Bu ada uygun bir yol izlenmiyor!
Kısaltılmışı "terörsüz Türkiye"! İzlenen yolun oraya da gitmesi çok zor!
"Usul esasın kapısıdır" söylemiyle tarif etmek gerekirse bu usulle varılacak esaslar henüz kamuoyuna açıklanmadı!
***Bir yılı aşkın süredir o açıklanmayan esaslar üzerinde biz de düşüncelerimizi, öngörülerimizi paylaşıyoruz.
Buna karşın iktidar katından hep şu söylemler öne çıkarılıyor:
-Hiçbir koşul yoktur. Tek amaç terörsüz Türkiye, terörsüz bölge hedefine ulaşmaktır. Terör örgütlü koşulsuz silah bırakma noktasına gelmiştir. Sadece Türkiye'de değil, Suriye dahil tüm bölgede silah bırakacaktır!
Ne güzel, bunu kim istemez!
Ne var ki böyle olmadığını gösteren pek çok gelişme yaşadık.
23 Kasım Pazar günü Anadolu Ajansı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un yazısını yayımladı. Uçum hemen hemen her hafta sonu "pazar yazısı" başlığıyla düşüncelerini yayımlıyor. Uçum Bey, tam bir özgürlük timsali, düşünce özgürlüğünün doruklarından bildiriyor.
Geçen pazar sıklıkla "tek devlet tek millet" vurgusunun geçtiği yazısında İmralı görüşmesi sonrasında üç önemli adımın atılması gerektiğini söylüyor:
-Kürtçenin özgürlüğünün güçlendirilmesi.
-Eşit vatandaşlık düzenlemeleri.
-Yerel yönetimlerde yeniden yapılandırma.
Uçum, 24 Ağustos yazısında sürece özel kanunlar istemişti. 14 Eylül yazısında pazarlık olmadığını ama bazı gereksinimler olduğunu yazmıştı. 16 Kasım'da da 1928'dekine benzer bir genel affa gönderme yapmıştı.
Uçum, herhalde kendi kendine pazar yazısı yazmıyor. Sadece son yazısı dikkate alındığında bile başlıktaki vurgu akla geliyor:

8