Bakın önce kitabın ortasından konuşup şunları söyleyeyim:
Terör örgütleri ile müzakere edilmez, mücadele edilir!Teröristler ikna edilmez imha edilir!Terör örgütleri ve teröristler işin asli faili değil maşası ya da taşeronudur!Terör her hâlükârda gayrimeşru bir yöntemdir ve herhangi bir kutsal ya da haklı amaç terörü hiçbir şekilde meşru bir yöntem hâline getirmez!Sınıfsal, etnik ya da inançsal birliktelikler terör örgütleri ve teröristleri mazur ve meşru görmeyi makul ya da mümkün kılmaz!Terör ile mücadele yöntemi bellidir; asli fail olan devletler vb. güçleri ikna, maşa olan terör örgütü ve teröristi imha edeceksin.Terör ile mücadelede çok dikkat edilmesi gereken bir husus da terör ile mücadele ederken yanlış uygulamalar yapıp terör örgütünün kitleselleşmesine ve halk desteği almasına yol açmamak olmalıdır.Bu yüzden terör ile mücadelede insan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak, adalet ve hukuk çizgisinden ayrılmamak asli ilkedir.Bu noktada şunu da çok net olarak söyleyeyim: Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Öcalan'ı Meclis kürsüsüne davet ve umut hakkı diyerek bir af ile ödüllendirmeyi vaat etmesi, terör ile mücadele kitabının hiçbir yerinde yazmaz.
Bu gelişmeden sonra Başkent Ankara'nın Kahraman Kazan ilçesinde bulunan TUSAŞ tesislerine yapılan hain saldırı muhakkak ki bir mesaj içermektedir.
Bu saldırıyı yapanlar iktidar ve muhalefete; "Abdullah Öcalan ile uzlaşsan bile benimle uzlaşmadan PKK'ya silah bıraktıramaz, terörü sona erdiremezsin" mesajını göndermiş bulunmaktadırlar.
Bu saldırıyı yapanlar derken elbette eline bomba tüfek vesaire alıp TUSAŞ'da masum sivilleri öldürenlerden bahsetmiyorum, benim bahsettiğim o piyonları ölümüne oraya gönderen bu saldırı emrini veren güçleri kastediyorum.
Bu güçler neler olabilir
Kandil'deki terör baronlarını var eden ve yaşatan dış ve iç güçler olması çok ama çok muhtemeldir.
Bu terör eyleminin Devlet Bahçeli'nin herkesi çok şaşırtan açıklaması, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'in Selahattin Demirtaş ile görüşmesi sonrasında bölge illerini ziyareti ve üstüne üstlük bir de Ömer Öcalan'ın İmralı ziyareti ile eşzamanlı olması son derecede dikkate değer bir olgudur.
Diğer yandan Cumhur İttifakı'nın Anayasayı değiştirme ve Recep Bey'e en azından bir kere daha seçilme şansı tanıma hevesi ve bu heves uğruna DEM Parti ve Kürt seçmenin desteğini alma stratejisi de olası bir açılım nedeni olarak düşünülmelidir.
Öcalan'ın serbest bırakılması ve belki de Kuzey Irak ve Suriye'de birer Kürt Devletçiği kurulması bu süreçte pazarlık masasına gelmiş konular olabilir mi