Eğitim ve sınıfsal ilişkiler

Recep Bey, dini eğitimi artırıp öğrencileri bilimden uzaklaştıracağı gerekçesiyle tepki çeken "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adı verilen yeni müfredatın tanıtım programında kaygıların "pedagojik değil tamamen ideolojik" olduğunu iddia etmiş.

Recep Bey yaptığı konuşmada kendi çocuklarının da imam hatip mezunu olduğunu ifade ederek "Bunların içinde Harvard'ı bitiren var, London School of Economics'i bitiren var. Demek ki bak oluyor. Buraları bitirdiler. İmam hatipten oralara geçtiler. Mesele imam hatibi bitirmek değil, imam hatipten sonra bu yavrularımız nereleri bitirecek, o. Demek ki oluyor. Ve biz de bu çocuklarımla iftihar ediyoruz. Harvard'sa Harvard, London School of Economics'se London School of Economics... Bak hepsine gidiyorlar ve bütün bunları yaparken de başarı dereceleriyle geliyorlar." Diye konuşmuş.

Elbette bu noktada çocuklarını Amerika Harvard ve İngiltere'de London School of Economics'de okutmanın ne kadar paraya mal olduğunu ve bu parayı nasıl temin edebildiğini de açıklamasını beklerdik. Epeyce zengin olmayan bir ailenin bu kadar yüksek bir eğitim bütçesi oluşturabilmesi bu ülkede nasıl mümkün oluyor Bu sorunun yanıtı da merak konusudur

Daha sonra ise "Açık söylüyorum, birileri bu ülkede yasakların kalkmasını istemediler. Adaletsizliklerin giderilmesini istemediler. Müfredatın zenginleşmesini istemediler. Okullar arasındaki eşitsizliğin kapanmasını istemediler. 'Göbeğini kaşıyan adam' diyerek aşağıladıkları insanların çocuklarının kendileriyle aynı imkânlara sahip olmasını hiçbir zaman istemediler. Fakirin fakir, mazlumun mazlum, imtiyazlıların da imtiyazlı olarak devam etmesi için her yolu denediler. Türkiye'de gerçek manada bir sınıfsal değişikliğin gerçekleşmemesi için her şeyi yaptılar. İş dünyasından siyasete, medyadan akademiye uzanan bir yelpazede bu çevrelerin halen kümelendiğini biliyoruz. Eskisi kadar sesleri çıkmasa da bunlar buldukları her fırsatı kullanıyorlar." Diyerek konuyu sınıfsal bir bağlama taşımış.

Eh işte tam bu noktada da bana bir söz hakkı düşüyor.

Mustafa Kemal Atatürk tam manası ile bir Aydınlanma Devrimcisiydi, Cumhuriyeti kurarken de Aydınlanma devriminin uygarlığımıza kazandırdığı "eşit insan" ve "bilimin rehberliği" gibi ilkeleri dikkate aldı. Doğal olarak da eğitim sistemini de bu ilkeler üzerine inşa etti.

Recep Bey'in içinden çıkıp geldiği muhafazakâr dünya ise bu ilkelere temelden karşı bir fikri yapı arz etmektedir.

Muhafazakâr dünyanın sık sık eleştirdiği ve karşı olduğunu dile getirdiği Cumhuriyet devrimi başlı başına sınıfsal yapının temelden değişmesini sağlayan halkçı bir nitelik arz eder.

Osmanlıcılık oynayan, tarikat ve cemaatlere sevdalı olan muhafazakâr dünyadan gelen kişiler Osmanlı'nın sınıfsal ayrımcılığa ve insanlar arasında bırak fırsat eşitliğini hukuksal eşitsizliğe dayalı toplum yapısını rol model olarak alırlar.