Osmanlı'nın büyük zaferler ile taçlanan refah dolu iyi günleri bitip duraklama ve gerilemeye başladığı günden beri buna neden olan sorunlar ve çözüm yolları hep tartışılmıştır.
Hele hele çöküş diyebileceğimiz dönemde yöneticiler ve aydınlar panik halinde bu gidişatı durduracak çözüm yolları aramış, bulduklarını da uygulamaya koymaya çalışmıştır amma ve lakin bu öneri ve çözüm yolları bir türlü hasta adamı iyileştirememiş Kırım Savaşı, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı derken İmparatorluk sorunlarını çözemeden çöküp dağılmıştır.
Osmanlı'nın egemen olduğu coğrafyalarda Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok yeni devlet kurulmuş ama bu devletler de Osmanlı ile benzer sorunları yaşamış, sorunlarını çözerek gelişmiş ülkeler ile rekabet edebilecek bir güce bir türlü ulaşamamışlardır.
Sorun hala çözülemediğine göre sorunun yanlış tanımlandığı ve dolayısı ile de yanlış çözüm yol ve yöntemleri önerildiğini söylememiz hatalı olmayacaktır.
Osmanlı'nın çöküşünü önlemek için önerilen çözüm yollarının hepsi toplumu aynılaştırmak ve bu suretle iç çatışmalar sonucunda bölünüp parçalanmayı önlemeyi hedeflemiştir. Sorunlara çözüm yolu olarak birlik ve beraberliği sağlamak ve bunun içinde toplumu aynılaştırmak önerilmiştir.
Bu aynılaştırma politikaları tarihe üç tarz-ı siyaset olarak geçmiş ve lakin bu politikalar da Osmanlının çözülüp yıkılmasını, bölünüp parçalanmasını önleyememiştir.
Bakın bilirsiniz İbrahimi dinlerin mitolojisinde kardeş katlini anlatan Habil ile Kabil hikâyesi vardır.
Aynı baba ve anneden doğmuş iki insandan daha fazla kim kime yakın, kim kimle aynı olabilir Buna rağmen ortada kıskançlıktan kaynaklanan bir cinayet hikâyesi var değil mi
Bakın kardeşler kadar aynı olan küçük bir toplulukta bile baba ya da anne ayrımcılık ve adaletsizlik yapar, birini bal kaymak ile beslerken diğerlerini kuru ekmeğe mahkûm ederse buradan düşmanlık ve çatışma doğar ve en nihayetinde işler cinayete kadar varır, bu kadar kuvvetli seviyedeki bir aynılık bile çatışmayı engelleyemez.
Bu yüzden toplumsal sorunları çözmede aynılaştırma yöntemi başarısız olmaya mahkûmdur, toplumsal sorunları çözebilmek için tek çare adaleti tesis etmek, adaletli bir düzen kurmaktır.
Tarihe ve çağdaş örneklere baktığımızda adaleti tesis edebilmiş toplumlar aynılaşmayı politika olarak seçmiş toplumlardan çok daha başarılıdır.
Dahası adaletin tesis edildiği toplumlarda dayatmacı olmayan gönüllü bir aynılaşma da doğal olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu iddiamı ispatlamak için size iki çağdaş toplumdan örnek vereyim:
Bunlardan birincisi Amerika Birleşik Devletlerini kuran Amerikan toplumu burada bir aynılık hiç aranmamış, zaten aransa da bulunması mümkün değil amma ve lakin adalet, eşitlik ve özgürlük temel kurucu ilke olarak benimsenmiş.
Sonuçta hepi topu iki yüz yıl kadar önce İngiltere'nin bir denizaşırı sömürgesi olan bu toplum bu kadar kısa bir süre zarfında dünyanın bir numaralı süper gücüne dönüşmüş bulunuyor.