Duymuşsunuzdur AKP'li üst düzey iki bürokratın Bodrum'da çok lüks bir mekânda buluşup 168 bin liralık yemek yediği iddiası gündeme bomba gibi düşmüş ve epey bir konuşulmuştu.
Ben bu iddiayı duyunca doğrudur değildir bilemem ama eğer böyle bir fatura ödendiyse ne yediklerine değil ne içtiklerine ve elbette birde hesabı kimin ödediğine bakın demiştim.
İki kişi en lüks restoranlarda aksırana tıksırana, çatlayana kadar yese gene de 168 bin liralık yemek yiyemez, hatta rakı sofrası kursan, viski miski içsen bile böyle bir fatura gelmez. Böyle bir fatura gelebilmesi için ancak yemeğin yanında çok ama çok pahalı Petrus veya muadili bir şarap da içmen gerekir.
Peki, maaşından başka geliri olmayan iki bürokrat oturup faturası ceplerinden çıkacak bu kadar pahalı bir yemek yer mi
Yoksa faturayı bir kamu kurumu ya da özel şirkete ödetmiş olabilirler mi
Bunun takdirini de Türk Milletine bırakıyorum.
Umalım ki bu iddia tamamen boş beleş bir dedikodu ya da iftiradır da Türk siyaseti bir yara daha almaz, malum memlekette iftira atan atana, kaset maset patlatan patlatana!
Fakat normal şartlar altında hesabı ödeyen arkadaş çağırır basın mensuplarını çıkarır fişini, faturasını ya da kredi kartı slibini bak burada, şu saatte, bu kadarlık bir yemek yedik parasını da cebimizden ödedik dedikodu yapıyorlar, ayıp ediyorlar inanmayın der, atılan iftirayı boşa çıkarır ve mevzuyu kapatırlar değil mi
Bunu yaptılar çıkarıp fişi, faturayı ya da kredi kartı slibini gösterdiler mi
Yapmadılar
Neden
Ha nakit ödediler ve fiş, fatura almadılarsa o zaman da aman diyeyim Mehmet Şimşek'in gözüne görünmesinler iki üst düzey bürokrat bile fiş fatura almıyorsa Şimşek nasıl vergi toplayacak
Dahası bu dedikodunun ardından bahse konu iki AKP'liden biri Anayasa Mahkemesi'ne üye olarak atandı.
Pekâlâ, bu tartışmadan fişi, faturayı, ya da kredi kartı slibini gösterip aklanarak, işin içinden alnının akı ile çıkmamış bir kişiyi ülkenin en yüksek yargı kurumuna atamak ülke yargısını ve memleketteki adaleti de tartışmaya açmak olmaz mı
Bence olur, sizce
Son söz olsun; elbette kimsenin yediğinde içtiğinde gözümüz yok ama bu yemek ve hem de bir önceki ıstakoz mevzuu bana büyük Türk şairi Tevfik Fikret'in aşağıdaki şiirini hatırlattı:
HAN-I YAĞMA
Bu sofracık, efendiler ki bekler yutulmayı
Huzurunuzda titriyor şu ulusun hayatıdır
Ulusun ki acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün!
Ama sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır
Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir
Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle övünçlü!
Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir
Yiyin, efendiler yiyin; bu iç şenliği sofra sizin,