Ekranların başına kilitlendiler. Soluksuz izlediler ABD Başkanı'nı. Ağzından çıkan her kelimeye, mimiklerine, el kol hareketlerine, oturuşuna hatta gözlerindeki ifadeye dikkat kesildiler. Elleri böğründe beklediler Trump'tan Türkiye'nin liderini küçük düşürecek tek bir hareket yapmasını. Fakat nafile.
Sadece sonu hüsran dolu bu bekleyiş bile muhalefetin nasıl bir sefalete düçar olduğunu göstermeye yeter. Dünyadaki hiçbir siyasi yapı kendi ülkesinin aşağılanması için bu kadar heveskar olmamıştır. Oysa utanç içinde bir miras arayanlar için Johnson Mektubu orada duruyor.
ABD Başkanı Johnson'un bir emriyle soluğu Washington'da alıp, Kıbrıs Türklerini tam 10 yıl ellerinden kan damlayan Rumların merhametine terk edenlerin "sert adamları" anlayabilmeleri elbette mümkün değil.
Trump seçildikten sonra sürekli olarak 2019'da cumhurbaşkanımıza gönderdiği ve çöpe atılan mektubu diline dolayanlar, Erdoğan'ı 6 yıl sonra benzer bir üslupla karşılayacağını düşünüp sevinmişlerdi. Oysa Trump iki saati aşkın süren görüşme boyunca cumhurbaşkanımıza aralıksız iltifat etti. Çok sevdiğinden mi
Elbette hayır. Ülkeler arası ilişki "sevgi" sözcüğüyle izah edilebilir mi PKK'nın Suriye koluna harekat hazırlıklarının yapıldığı o gün Trump'ın "sert adam olma" diyerek uyarı mektubu yazdığı Cumhurbaşkanı Erdoğan, cevabını operasyon emri vererek göstermemiş olsaydı, bugün bu saygıyı görür müydü Şüphesiz hayır.
Operasyonun bedelini ağır ekonomik faturayla ödemiş olsak da sınırımızda kurulmak istenen terör devleti hayalini kabusa çeviren, DEAŞ terörünü ve nihayetinde Suriye'deki 60 yıllık Baas çetesini yok eden "o emir" bugünkü coğrafyamızı inşa etti.
Başına 10 milyon dolar ödül konulan Ahmet Şara'nın 10 yıl sonra ABD Başkanı tarafından büyük bir nezaketle ağırlanması da Suriye'nin liderinin ezik ve sünepe değil, sert adam olmayı tercih etmesinden değil mi
İran'ın 45 yıllık tasallutunu, 60 yıllık Rus boyunduruğunu Şam'dan söküp atan bir lidere