Türkiye BM kararlarını hiçe sayıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı hayal ettiği açık. Küçük bir ülke olabiliriz ama mesajı net bir biçimde aldık"
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic bu sözleri sarfettikten 24 sonra korkuyla karışık üzüntülü bir halde pişmanlığını ifade ederek: "Türkiye'yi tehdit etmek için çok küçüğüz. Türkiye, büyük ve başarılı bir ülke ve ordusu NATO'nun en büyük ikinci gücü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Türkiye'yi küllerinden ayağa kaldıran, Türklerin tarihteki en büyük liderlerinden birisi" diye konuştu.
Sırp liderin öfkesine yenilerek haddini aşmasını, sonra da renkten renge girerek özür mahiyetinde böylesi bir açıklama yapmasını sağlayan şey Türkiye'nin Kosova'ya gönderdiği silahlardı.
Türkiye, Sırplarla savaşarak bağımsızlığını kazanan Kosovalı Arnavutlara Baykar imzalı binlerce "Skydagger kamikaze drone" satarak Balkanlar'da pamuk ipliğine bağlı olan barışı güçlendirmiş oldu.
Artık Sırplar, Rusya'nın desteğiyle yürüttükleri ve Arnavutlardan Boşnaklara, Torbeşlerden Türklere kadar Balkan halkları üzerindeki tehditlerini dizginlemek zorunda.
Türkiye Balkanlardaki dengeyi bu şekilde inşa ederken, bir daha 1992-95 yılları arasında Boşnaklara reva görülen soykırımın tekrarlanmamasını da garantilemeye çalışıyor. Vucic'in dediği gibi muhataplarımız da mesajı almış durumda. Uslu durur ve Miloseviç ile Karadziç'in düştüğü hataya düşmez, Büyük Sırbistan hayalleri görmezse Balkanlarda barış olur.
Ne yazık ki Türk dış politikası diline doladığı denge siyasetini 15 yıl öncesine kadar bugün hiçbir işe yaramadığını gördüğümüz BM ve AGİT gibi kurumların gösterdiği istikamette hizalanmak olarak algılıyordu. Bugün Balkanlar'da olduğu gibi Ortadoğu'da kurulan her masada söz sahibi olmasını "sözde değil özde" bir güç olmasına borçlu.
Gerçek denge siyasetinin ancak zayıfların güçlendirilmesi ve güç budalası yapıların dizginlenmesiyle olabileceğini Erdoğan sonrasında idrak edebildik. Bu elbette Türkiye'nin hem siyasi hem de askerî açıdan