O kitap, o kadın

Dünyanın en meşhur tablosudur Leonardo Da Vinci'nin 'Mona Lisa'sı. Bilmeyenimiz yoktur. Mona Lisa'yı biliriz ama kendi yakın tarihimizle ilgili bilmediğimiz çok şey, tanımadığımız çok şahsiyet var. Neden Mona Lisa'dan başladım söze Elimdeki kitabın satırlarında portresini izler gibi olduğum Makbule Atadan'ın biyografisini okudukça, onu tanıdıkça, Mona Lisa geldi gözümün önüne. Tıpkı onun gibi Makbule Hanım'ın yüzünün de bir tarafı hüzün, bir tarafı tebessümle bakıyor adeta. Gerçek tarih ile öğretilen tarihin ne kadar farklı olduğunu da bir kez daha gördüm, son dönemin en çok okunan kitaplarından biri olan "Sırlarıyla Atatürk'ün Kız Kardeşi Makbule Hanım" sayesinde.

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Kitabın yazarı, yıllarca muhabir olarak birlikte çalıştığımız sevgili dostum Nüket Aşkın. Yazarlıkta da en az gazetecilikteki kadar başarılı olan Aşkın, 165 kaynaktan yaptığı geniş kapsamlı çalışmayla ete kemiğe büründürmüş Makbule Hanım'ı. Büyük iş. Çok başarılı bir eser. Okuyan hemen herkes aynı kanaatte: Atatürk dönemiyle ilgili meğer ne kadar az şey biliyor, Makbule Hanım hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyormuşuz.

Erken yaşta babasını kaybeden, kendisinden dört yaş büyük ağabeyini çocukluğundan itibaren devleştiren, baba yerine koyan, genç kızlığında hayran olduğu ağabeyini kimselerle paylaşamayan bir kadın Makbule Hanım. Öyle ki ağabeyinin evlenmesini istese de kimseyi ona layık görmeyen, Fikriye Hanım ile sırf bu nedenle devamlı didişen bir karakter. Ağabeyi ile gurur duyan, ona hayran olan bir dünya liderinin kardeşi olmak bu portrenin gülen yüzünü oluştursa da ağabeyine çocukluğundaki kadar yakın olamamak, içinde kalan okuma hasretini dindirememek, mutlu bir yuva kuramamak da yüzündeki hüznün sebepleri.

Kitapta Makbule Hanım'ın hayatı; çocukluğu, ailenin savaş yılları, Cumhuriyet dönemi ve Atatürk'ün vefatı sonrası dönem olmak üzere dört bölümde ele alınmış. Her dönem ayrı etkileyici. Hele Makbule Hanım'ın son nefesinde "Ağabeyime haber verin, gelsin beni aldırsın" sözleri Babasız kaldıktan sonra dayılarının çiftliğinde kendisini her daim koruyup kollayan Mustafa'nın varlığından güç alan Makbule, genç kızlık yıllarında ağabeyine hasret kalıyor. Önce yatılı okullar, ardından da cepheden cepheye koşan Mustafa Kemal'in yolunu gözleyen Makbule ile Zübeyde Hanım o günleri birbirlerine destek olarak geçiriyorlar.