Seçime giderken

Bu aralar kimle konuşsam; siyasetin bütününden bir soğuma, bir uzaklaşma, bir umudunu yitirme hâli gözlemliyorum. Bütün partilerden, bütün siyasetçilerden

Büyük çoğunluk, mevcut siyasi anlayış ve kadroların dertlerine deva olabileceğine inanmıyor. Siyasetin ülke ve toplum menfaatine yapıldığına inanan neredeyse yok. Bu kanaat iktidar için de geçerli, muhalefet için de. Ve bu durum, bu ruh hâli, toplumun geleceğe dair inancını, umudunu yitirmesine neden oluyor. Birçok insan "Kim gelirse gelsin durum değişmez" diye düşünüyor artık. "Değişen sadece isimler olur, mevcut düzen aynen devam eder" diyor kahir ekseriyet.

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

İnsanların siyasetten soğumasında, iktidar muhalefet farkı olmaksızın; siyasetçilerin dün siyah dediklerine bugün beyaz, dün iyi dediklerine bugün kötü demeyi artık adeta bir alışkanlığa dönüştürmüş olmasının payı büyük. İşin trajikomik yanı ise şu: Birbirlerini eleştiren, suçlayan politikacılara bakıyorsunuz

Rakiplerinde kıyasıya eleştirdikleri şeyleri ya bir süre önce kendileri de söylemişler ya da kısa bir süre sonra aynı tavrı kendileri sergiliyorlar. Merhum Süleyman Demirel'in meşhur vecizesi "Dün dündür, bugün bugündür"ün son yıllarda en çok hatırlanan cümle olması işte bu yüzden.

Başta siyasetçiler olmak üzere farklı toplum kesimlerinden yetkili, etkili birçok insan kendine hak gördüğünü başkalarının kusuru, yanlışı olarak değerlendiriyor. Müthiş bir çifte standart sarmalında yaşıyoruz. Dünüyle bugünü çelişen kendiyse, bu durumu "değişim, dönüşüm, gelişim" diye takdim edenler, zaman içinde farklılaşan başkası olduğunda onu "U dönüş" hatta "döneklik" ile itham ediyor. Acımasız bir çifte standart alışkanlığı bu. İşin kötüsü bu hastalık günden güne kanıksanıyor. Yaygınlaşıp sıradanlaştıkça normal kabul ediliyor. Oysa değil. Hiç normal değil.