Ölümlü dünya

Peşinen belirteyim, okuyacağınız muhtemelen duygusal bir yazı olacak. Son üç gündür psikolojik olarak altüst vaziyetteyim. Art arda gelen iki ölüm haberiyle sarsıldım. Önce bir çocukluk arkadaşımı kaybettim. 42 sene evvel ortaokula birlikte başladığımız, yedi sene aynı sıralarda okuyup 1988'de Ankara Tevfik Fikret Lisesi'nden birlikte mezun olduğumuz bir dostumuzu toprağa verdik. Can Salmanoğlu kardeşimizi Nevşehir'in Ürgüp İlçesi'nde geçirdiği trafik kazası sonucu, 53 yaşında yitirdik. Can'ın cenaze töreninden döndükten birkaç saat sonra bu defa bir başka arkadaşımızın vefat haberi geldi. Büyük oğlumun çocukluk arkadaşlarından birinin babası, arkadaşımız Mahmut Özver şeker hastalığı ve kalp yetmezliği sebebiyle yaşamını yitirdi. Önceki gün Can'ı, dün de Mahmut'u uğurladık Ankara Karşıyaka Mezarlığı'ndan. Ölüm, şu hayatın en büyük gerçeği. Vadesi dolan ayrılıyor aramızdan. Kader, alın yazısı Bunların hepsi tamam ama insan etkileniyor yakınlarını, sevdiklerini kaybedince. Günlük hayatı sorguluyor. Yazının tam bu noktasında, dün saat 13.30 civarı, yine bir çocukluk arkadaşım sevgili kardeşim Hakan Ayçenk'in de annesini kaybettiği haberini aldım. Tam bunları yazarken Üst üste ölüm haberleri almak, dediğim gibi, koşturmayla geçen günlük yaşamımızı gözden geçirmemize sebep oluyor. İnsan düşünüyor Çok klasik ama bir o kadar gerçek o bildik ifade Şu ölümlü dünyada nelerle uğraşıyor, nelerin peşinde koşturuyor, neleri paylaşamıyoruz Oysa bugün var, yarın yokuz işte. Sevdiklerimiz, sevmediklerimiz ve biz. Hepimiz Hayat gailesi ile boğuşurken düşünemiyor insan. Bir ev alsak. Ev varsa, bir yazlığımız olsa Sonra otomobil mesela. Ev eşyaları, telefonlar Giyim kuşam Yeme içme Daha çok para kazanalım. Daha iyi yaşayalım Vs, vs Herkes kendince bir şeylerin peşinde. Ve