İki kadın, bir hikaye

Size iki genç kadından bahsedeceğim. Muhtemelen 20'lerinin sonları ya da 30'larının başlarında, çalışan iki kadından... Birbirlerinden habersiz, başka başka şehirlerde aynı kaderi yaşayan iki kadın. İsimleri farklı, hikayeleri benzer, yaşam mücadeleleri bire bir aynı iki insan.

Utana, sıkıla ve sadece ana hatlarıyla anlattılar hikayelerini. Bakışlarını kaçırarak. Yüzlerinde - savunma mekanizması olduğu çok belli - aynı acı tebessümle. İsyankar bir üslupla değil zoraki, kaderci bir kabullenişle.

RESTORATÖR MİMAR, TEZGAHTAR

Haberin Devamı

Kahramanlarımızdan ilki, Ankara'da bir ev tekstili mağazasında çalışıyor. Bir tezgahtar... Konuşması ve tarzıyla, dükkanın diğer personelinden farklı olduğu kolayca gözlenebiliyor. Birkaç cümlelik sohbetin ardından öğreniyorum ki aslında mimarmış. Üstelik yüksek lisans sahibi bir restoratör mimar. (Tarihi ve kültürel değeri olan yapıların korunması, restore edilmesi ve yeniden işlevlendirilmesi süreçlerinde görev alan uzman kişilere 'restoratör mimar' deniliyor. Bu meslek mimarlıkla birlikte sanat tarihi uzmanlığı da gerektiriyor.) Ev tekstil ve dekorasyon ürünleri satan mağazada çalışan genç kadın, kısa bir süre öncesine kadar İstanbul'da müze olarak hizmet veren Osmanlı saraylarında görevliymiş. Fakat astronomik şekilde artan kiralarla ortaya çıkan barınma sorunu, onu İstanbul'dan ayrılıp ailesinin yaşadığı Ankara'ya gelmek zorunda bırakmış. Ekonomik koşullar, mesleğini icra ettiği kentte yaşamaya devam etmesine izin vermemiş yani. Ankara'ya geldikten sonra da kamuda iş bulamamış ve - geçici olduğunu umarak - tezgahtar olarak çalışmaya başlamak zorunda kalmış. Ailesine yük olmamak için çalışıyor. Asgari ücret artı yol ve öğle yemeği... Umudunu diri tutmaya çalışıyor ama çok dertli. Tek istediği uzmanlık alanında çalışmak yani işini yapmak.

PEYZAJ MIMARİ GARSON

Bahsedeceğim ikinci genç kadınla, Muğla civarında bir yol üstü restoranında tanıştık. Başında yemenisi, elinde gözleme, menemen ve çay bardaklarıyla dolu tepsi; bir masadan diğerine koşuşturan bir garson. O da bulunduğu ortamdan ayrışan, dikkat çeken biri... Müthiş bir pozitif enerjisi var. Karadenizliymiş. Trabzonlu... Üniversiteyi Toulouse'da (Fransa) okumuş. Ve ne tesadüf, o da bir mimar. Peyzaj mimarı... (Peyzaj mimarisi; matematik, doğa bilimleri, mühendislik, bilgi teknolojileri ile sosyal psikoloji, sosyoloji, ekonomi, ekoloji ve siyaset bilimi gibi alt başlıkları içeriyor.) Peyzaj mimarı garsonumuz Fransızcayı ana dili gibi konuşuyor. İngilizce de biliyor. Üniversite bitince Fransa'da kalmayı tercih etmemiş. Mesleğini ülkesinde yapmak istemiş ama olmamış işte. "Neden olmadı" dedim; yutkundu, mahzunlaştı, buğulanan gözlerini kaçırıp "Boşver abi, olmadı işte" dedi ürkek bir ifadeyle. Baktım detay vermek istemiyor; rahatsız etmek istemedim, ısrarcı olmadım. Teşekkür edip ayrıldık. Vedalaşırken kızıma "Yabancı dillerini ihmal etme. Seçtiğin mesleği yap muhakkak" diyordu bütün enerjisi ve içtenliğiyle. Bu iki pırıl pırıl genç kadın için de en iyisini ve gönüllerine göre olanı diledik.