Erdoğan'ın o mesajı

Türkiye'de siyaset, siyaset biliminin evrensel kural, kaide ve teamüllerine pek uygun işlemiyor. Bizde politikacıların ve partilerin seçmenle ilişkileri, özellikle batı dünyasındakinden çok farklı. Doğal olarak seçmen davranışları da öyle. Nihayetinde siyasetçi de bu toplumun içinden çıktığı için "Doğal olarak" diyorum.

Son örnek Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki gün (18 Şubat 2024, Pazar) resmi X (Twitter) hesabından yayınladığı mesajın şu ilk bölümü: "CHP'li kardeşlerimizin, partilerine ve siyaset kurumuna yönelik umutlarını giderek kaybettiklerini üzülerek görüyoruz. Buradan siyasi parti fark etmeksizin tüm vatandaşlarıma samimiyetle sesleniyorum: Başta CHP olmak üzere muhalefete bakıp da asla umutsuzluğa kapılmayın. Alternatifsiz değilsiniz. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak hiçbir vatandaşımızın kendini dışlanmış, ötelenmiş, yok sayılmış hissetmesine gönlümüz razı değildir."

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Erdoğan'ın bu cümlelerini, ülke ve söyleyen kişinin ismini kapatarak, misal bir Hollandalı ya da İngiliz'e okutup sorsanız "Muhalefetteki bir siyasetçiye aittir" der. Gerçekten de öyle. Bakın bu ifadeler, normalde iktidar değil muhalefetin dile getirmesi gereken türden. Ama bizde tam tersi. İktidardaki lider muhalefet seçmenine söylüyor "Asla umutsuzluğa kapılmayın, alternatifsiz değilsiniz" diye.

Bu mesajı muhalif seçmen üzerinde ne denli etkili olur bilemem ama bunları söylemesi; Erdoğan'ın toplumun bir kesiminin, özellikle de muhalif seçmenin ruh haline dair gerçekçi bir gözlem yaptığını gösteriyor. Geçtiğimiz cuma (16 Şubat 2024) bu köşede yer alan "Muhalif Seçmenin Haletirûhiyesi" başlıklı yazıma (https:www.posta.com.tryazarlar murat-celikmuhalefet-secmenininhaletiruhiyesi- 2695573) noktayı şu sözlerle koymuştum: "Gördüğüm o ki; insanlar, siyaset kurumuna olan inancını yitirme noktasında. Siyasetin toplumun refahı, huzuru ve mutluluğu için yapıldığını düşünen neredeyse yok. Sokaktaki genel kanaat -partilerden bağımsızsiyasetçilerin veveya partilerin toplum ve ülkeden önce kendi çıkarlarını gözettikleri yönünde. Bu inanç, insanların siyaset kurumuna olan güvenini örseliyor. Siyasete bir bütün olarak güvenini yitiren kesimler sandıktan soğuyor, uzaklaşıyor. Konuştuğum seçmenler arasında 31 Mart'ta sandığa gitmeyeceğini ya da gitse de 'boş oy' atacağını söyleyenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak seviyedeydi. Bahsettiğim ciddi risk bu işte. Güven vermeyen parti ve siyasetçiler, toplumun demokrasiyle olan bağını, demokrasiye olan inancını zedeliyor. Asıl tehlikeli nokta bu."