Bundan birkaç yıl önce insanlığımızın Gazze ile ölçüleceği söylenilseydi, hiçbirimiz inanmazdık. Fakat artık Gazze'ye içimizde ne kadar yer ayırabiliyorsak o nispette insanlıktan nasip alabildiğimiz bir zamanda yaşıyoruz. İnsanlık için kırılma noktalarından biri olan Gazze hakkında "ama, şöyle, fakat, onlar da" ile başlayan her cümle bizi insanlıktan uzaklaştırıyor.
Gazze sadece terörist israil'in Filistinlileri keyfince öldürülebildiği bir yer değil artık. Gazze yalnızca milyarlık Müslüman nüfusun izzet ve şerefini muhafaza eden, imanın ve teslimiyetin ne demek olduğunu mirasyedi Müslümanlara gösteren küçük bir bölgenin adı da değil. Gazze, sinsi ve psikolojik bir savaşı, sahip oldukları en değerli savunma sistemleriyle –imanları ve ruhlarıyla- def etmeye çalışan insanların yurdu.
Onlar tarihin en zorlu sınavını veriyor: Soykırımın her türlüsüyle mücadele ederken aynı zamanda İslam'dan, medeniyet köklerinden ve geçmişiyle olan güçlü bağlarından kopartılmak amacıyla yürütülen sistemli bir 'mülksüzleştirme' savaşıyla da mücadele ediyorlar.
Filistinliler kendi topraklarına bir daha dönemedikçe sadece köklü, onurlu bir geçmişten mahrum edilmiş olmuyorlar aynı zamanda mülksüz ve yurtsuz da bırakılıyorlar. Dolayısıyla mülksüzleştirmeye karşı mücadele, onlar için can ve toprak müdafasıyla aynı önemde.
İnsanlık tarihi, aidiyet duyulan toprakların dini ve diğer (tarih, edebiyat, sanat,) saiklerle, sahiplenildiğinin, yaşanmışlıklarla bir anlam ifade ettiğinin ve bunlar için savaşıldığının örnekleri ile dolu. Mekânla insanın kurduğu bağ yaşanmışlıklarla, ataların o topraklarda ne için mücadele verdiğini bilmekle güçlenir, kökleşir ve kadimleşir. 'Burası benim' dediğinizde aynı zamanda o topraklarla bağ kurmuş olur ve kendinizi her türlü savaşa hazır hissedersiniz. Çünkü insanın savaşları, hep sınırlarını korumakla ve buna atfedilen kutsiyetle ilişkilidir. İstiklal Marşı'mızın ruhunu idrak edebilenler bunu kolaylıkla anlayabilir.
Kendini bir yere ait hissetmeyen, köklerini kaybeden hafızasını da yitirir. Topraklarınızın ve onu toprak yapanların ne ifade ettiğini unuttuğunuzda yalnızca geçmişinizi değil kendinizi de unutmuş olursunuz.
Gazze'de yaşananlar savaş değil, Siyonistlerin masum bir halkın üzerinde adice, alçakça çullanması olarak ifade edilse de Edward Said, halk anlatılarını, şehrin sembollerini, kültürel imajları savaşın ciddi bir parçası olarak görür. İşte İsrail'in Gazze'de kültürel imajları yani toplumun benzersiz karakterini, değerlerini ve ayırt edici diğer özelliklerini yok etmeye çalışmasının bir diğer adı: Mülksüzleştirme Soykırımı!