Ukraynalılar'ın bundan dört asır önce teknelerle İstanbul'a gelip Yeniköy'ü yağmaladıklarını bilir misiniz

Ukrayna'da kıyamet koptu, kopacak... Rusya "Burası benimdir" diyor, Amerika binlerce kilometre öteden "Hayır, izin vermem" diye diretiyor, NATO teyakkuzda, biz de tarafları sakinleştirebilmek için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz... Bugün burada Ukrayna hakkında pek bilmediğimiz bir hadiseyi anlatacağım. 17. asırda İstanbul'da yaşanan bir baskını, Boğaziçi'ndeki o zamanın küçük köylerinin Ukraynalılar'ın saldırısına uğrayıp yağmalanmasını... Boğaziçi'ne kadar gelenler, Ukrayna Kazakları idi... Ama, bu Kazaklar'ı Kazakistan'da yaşayan ve aramızda kan bağı bulunan bildiğimiz Kazaklar ile karıştırmayın, onlarla hiçbir alâkaları yoktur... Ukrayna'dakilere "Kosak" yahut "Zaparojya Kazakları" da denir; Dinyeper Nehri'nin yukarı taraflarında yaşarlar, Hristiyandırlar ve tarihte sert, savaşçı pek kural tanımaz ve yağmacı bir millet olarak geçmişlerdir... Hani 1962'de çevrilen, başrollerini Yul Brynner ile Tony Curtis'in oynadıkları ve konusunu Ukraynalı meşhur yazar Nikola Gogol'un bir romanından alan "Taras Bulba" diye meşhur bir film vardı ya; Ukrayna Kazakları işte o filmin konusu olan millettir... YÜZYILLARCA DERT ÇIKARDILAR... Asırlar boyunca İran, Avusturya ve Rusya ile mücadele eden Osmanlı İmparatorluğu, Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan Kazak kavimleri ile de sık sık uğraşmak zorunda kalıyordu. Kazaklar'ın İstanbul'u en fazla meşgul edenleri de, Zaparoglar idi. Zaparog Kazakları 16. asrın sonlarından itibaren Karadeniz'in kuzeyindeki Osmanlı yerleşim merkezlerine saldırmaya başladılar ve zamanla Kırım üzerinden Trabzon ve Sinop taraflarına kadar inip şehirleri yağmaladılar. İstanbul'un et ihtiyacını karşılayan zengin hayvan çiftlikleri o devirde Kırım'da idi ve Kazaklar'ın bu çiftliklerdeki hayvanları yağmalamaları, Osmanlı başkentinde zaman zaman kıtlıklara sebep oluyordu. Bulgaristan'ın doğusunda ve Karadeniz kıyılarında yaşayanlar Kazaklar'dan kurtulabilmek için iç bölgelere göç etmeye başlamış ve o tarafların sosyal yapısı altüst olmuştu. Osmanlı Devleti, Kazak saldırılarını önleyebilmek için zamanla Karadeniz'de güçlü bir donanma teşkil etti. Gemiler kıyılarda devamlı şekilde devriye gezmeye başladı ama kaptanlarla levendler saldırıları bir türlü durduramadılar. Denize "şayka" denen küçük ve sür'atli teknelerle açılan Kazaklar rastladıkları Türk gemilerine saldırıyor, büyük zararlar verdikten sonra hızlı bir şekilde kaçıp başka gemileri yağmalıyorlardı. Her bir şaykada 50 kadar Kazak vardı. Güverteyi çevreleyen ağaçtan yapılmış yüksek siperler şaykadakileri dalgalardan ve karşı tarafın açtığı ateşten koruyor, kürekli olduğu için hızlı bir şekilde yolalan şayka, her türlü manevrayı kolayca yapabiliyordu. Kazak saldırıları, şaykaların böyle kolay hareket edebilmeleri sayesinde özellikle rüzgârsız havalarda daha da zarar verici hal alıyor ve donanma rüzgâr olmamasından dolayı yelkenlerini kullanamadığı, yani hareket edemediği için saldırılara hedef olmaktan kurtulamıyordu. Kazaklar, yağmacılık tarihlerinin en cüretkâr saldırısını 1624'ün 20 Temmuz'unda, Osmanlı donanmasının Kırım taraflarında olmasında istifade ederek İstanbul'a, Boğaziçi'nin küçük bir yerleşim merkezi olan Yeniköy'e karşı yaptılar. Yeniköy o gün hem yağmalandı, hem de harap oldu! Saldırıyı o senelerde tahtta Dördüncü Murad gibi güçlü bir hükümdarın bulunması bile engelleyememiş, şehirde panik yaşanmış, olay yerine sevkedilen askerler de şaykalar çoktan geri gittikleri için hiçbirşey yapamamışlardı. Kazaklar'ın seneler süren yağmalarına karşı koyabilmek için çok çaba