Türkiye'nin Savunması ve Seferberlik Sistemi

Yaşadığımız çağ karmaşık, karışık ve belirsiz. Son dönem çatışmalarında devletlerin, terörist yapılar ve diğer devlet dışı aktörlerin, hibrit ve vekil unsurların bir arada ve aklı zorlayan yöntemleri tercih ettiği görülüyor. Dost ile düşman veya müttefik ile tehdit artık iç içe girmiş halde. Çevre kirliliği, iklim değişikliği, toplumsal sorunlar gibi ortaya çıkan yeni kaygı alanları da bahse konu "muammaların" derinliğini artırıyor. Böyle bir resim, doğal olarak, devletleri diken üstünde tutup karmaşık karşı tedbirler geliştirmeye itiyor.

Küresel ve bölgesel düzeyde, geleneksel savaşlar ile düzensiz mücadelelerin niceliğinde artış gözlenirken potansiyel çatışmaların bir anda "patlaması" mümkün görünüyor. İçinde yer aldığı coğrafya, mücadele ettiği tehditler ve "müttefiklerinin" tavrı dikkate alındığında Türkiye için, maalesef, karamsar bir tablo mevcut. Türkiye'yi çevreleyen birinci kuşak ülkelerde son iki yıl içinde simetrik veya asimetrik çatışmalara şahit olundu. Türkiye, siyasi, tarihi, sosyal ve ekonomik nedenlerle ikinci kuşaktaki çevre ülkelere de ilgisiz kalamıyor. Askerî seçeneklerin ön plana çıkmasıyla da çatışmaların ekonomik, sosyal ve vicdani maliyeti Türkiye'ye yükleniyor. Bu tablonun bir adım ötesine geçilirse, Türk hudutlarının yanı başındaki terör örgütü, egemenlik boşluklarını istismar edip müttefiklerce "topraklandırılıyor". Türkiye, bu açıdan çok yönlü bir olaylar serisi ile yüzleşmekte.

Bahsedilen karmaşa, doğal olarak, Türkiye'nin savunma anlayışında yeni bir hareketliliğe neden olmakta. Türkiye, doğal afetler, iklim değişikliği, ekonomik rekabet gibi yeni güvenlik tehditlerine karşı kendini takviye ederken eskide kalmış çatışma türleri ve yeni ortaya çıkan mücadele tekniklerinin de gölgesinde. Karmaşıkkarışık yapıdaki bahse konu tehditler nedeniyle Türkiye; kendine özgü savunma kavramları ve doktrini üretmek, savunma sanayi ve teknolojilerinde kendine yetmek, nihayetinde kendi savunma vizyonunu dinamik tutmak durumunda.

Böyle bir tespitte öncelikle savunma vizyonuna yönelik tespitleri yapmak mantıklı olabilir. Bu vizyon, gelecekte tecrübe edilecek ortam ve mücadele edilebilecek karşıtlar başta olmak üzere bahse konu ortam içinde muhtemel hasma karşı Türkiye'nin kabiliyet ve kapasitelerinin tahayyülü ile ilgili. Türkiye'nin savunma vizyonu için tahayyül edilen resim; "geleneksel olan veya olmayan tüm çatışma tiplerinde, nizami ve gayri nizami tehditlerin simetrik ve asimetrik tüm etkilerine karşı, TSK ve diğer tüm devlet aygıtlarının savunma kabiliyet ve kapasitesinde dinamik, esnek ve modüler bir yapıyı" gerektiriyor. Bir gazete köşesine sığmayacak böyle bir vizyon için Türkiye'nin kaynaklarıyla ihtiyaçlarını karşılaştırması ve optimum savunma çözümlerine yönelmesi kaçınılmaz.

Açıklanan savunma vizyonu istikametinde, Türkiye'nin NATO doktrini yanında kendi ihtiyaçlarına yönelik savunma doktrinini geliştirmeye devam etmesi beklenmeli. Türkiye'nin son kırk yıl içerisinde hem konvansiyonel hem de gayri nizami bir çatışmaya aynı anda angaje olmayı kapsayan savunma doktrini aslında dinamik bir yapıda. Dolayısıyla geçmişteki tecrübe edilmiş tehditlerle birlikte tahayyül edilen risklere yönelik doktrin güncel tutulmalı. Soğuk Savaş yıllarında ABD Ordusu tarafından tasarlanan NATO doktrini geleceğin tehditlerine ne düzeyde cevap verebilir, tartışmalı bir husus. Bu nedenle doktrin üretme alanında Türkiye, NATO ile uyumlu ancak kendine özgün kavramlarını üretmeli.

Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada meydana gelen krizlere, devlet veya devlet dışı bölgesel aktörler yanında ABD, Rusya, Çin veya AB gibi küresel aktörlerin de taraf oluyor. Bu nedenle Türk savunma vizyonu ve doktrini sadece bölgesel tehditlere değil, küresel aktörlere de hitap etmeli. Nitekim Türkiye, bir çatışmaya taraf olduğu takdirde muhatap olacağı hibrit tehdit, daha önce Suriye'nin kuzeyinde olduğu gibi farklı bir nitelik arz ediyor. Terör örgütleriyle birlikte ABD veya Rusya gibi küresel aktörlerin simetrik veya asimetrik kabiliyetleri doğrudan kullanılabilir. O halde Türkiye'nin savunma vizyonuna askerî yetenekler yanında ekonomik, sosyal, dijital, psikolojik vb. kabiliyetleri de eklemek gerekir. Dolayısıyla Türkiye'nin savunması Millî Savunma Bakanlığı'ndan ibaret olmayıp tüm devlet aygıtını ve toplumu kapsamak zorunda.