ABD Başkanı Trump'ın Ukrayna için hazırlamış olduğu 28 maddelik barış planı gündemi işgal etmeye başladı. Geçen hafta içinde Gazze'ye yönelik yol haritası BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edilmişti. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını durdurmak ve barışı tesis etmek adına yapılan bu girişimin barışı ne kadar kalıcı kılacağı ise belirsiz görünüyor. Bu nedenle Trump'ın ısrarcı olduğu 'Ukrayna Barışını' ele almakta fayda var.
Planın metni tam olarak açıklanmış değil. Ancak Batı ve Rus basınına yansımış haberler dikkate alındığında, planın dört ana başlık altında ve toplam 28 madde şeklinde tasarlandığı anlaşılıyor. Bu ana başlıklar sırasıyla Ukrayna'da barış, güvenlik garantileri, Avrupa güvenliği ve ABD–Rusya ilişkilerinin geleceği şeklinde özetlenebilir.
Barış için Ukrayna'nın toprak ve egemenlik haklarından geri adım atılıyor. Toprak kaybı bağlamında DONBAS adıyla bilinen Donetsk ve Luhansk'ın işgal altında olmayan bölgelerinin Ruslara devredilmesi söz konusu. Ancak toprak tavizi bu iki alandan ibaret değil. Zaporizhia ve Herson bölgeleri de dikkate alınırsa, Kırımdan Harkiv'e kadar Ukrayna'nın doğusu, maden yatakları ile birlikte, Ruslara devrediliyor.
Rusya'nın sıcak denizlere erişmesinde ilk adım olan Azak Denizi böylece bir Rus iç denizi haline geliyor. Petrol ve gaz zenginliği olan Karadeniz kuzeyindeki deniz yetki alanları ise büyük oranda Ruslara terk ediliyor. Öte yandan Trump'ın Zelenski'ye 'askerî yardım karşılığında' dikte ettiği nadir elementler antlaşmasıyla da Ukrayna'nın Amerikan nüfuzu altına gireceği anlaşılıyor. Diğer bir ifadeyle Ukraynalılar hariç herkes bu antlaşmadan kârlı çıkıyor.
Ukrayna'nın bağımsız bir devlet olması hasebiyle egemenlik haklarına da eğilmekte fayda var. Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin kapasitesi ciddi şekilde sınırlandırılıyor. Uzun menzilli silah sistemleri gibi yeteneklerden vazgeçmesi beklenen Ukrayna'nın; asker sayısı azaltılıyor, bir kısım alan askersizleştiriliyor ve NATO üyeliği ihtimali sonlandırılıyor. Karşılığında ABD ve Avrupa'nın Ukrayna'ya güvenlik garantileri vermesi öngörülüyor. Öte yandan, ABD'nin güvenlik garantileri, Ukrayna'nın Rus topraklarına saldırması haline geçersiz hale getiriliyor. Başka bir ifadeyle Rusya'nın manipülasyon için kendi topraklarında bir bomba patlatması, zaten Ukrayna meselesine girmek istemeyen ABD'yi devre dışı bırakıyor.
Bu noktada Ukrayna'ya 1994 yılında, Budapeşte Anlaşmasıyla güvenlik garantisi verildiğini, ancak ABD ve Avrupa'nın 2014 yılında Kırım'ın işgaline ve 2022 yılından itibaren Rus saldırganlığına sessiz kaldığını hatırlatmak gerekmekte. O halde, beş-on yıl sonra Rus saldırganlığı tekrar ederse ABD veya Avrupa'nın Ukrayna için savaşabileceği beklentisi faraziyeden ibaret bir durumu yansıtıyor.
Trump'ın planında, Ukrayna ile birlikte, "Avrupa güvenliğinin" ele alındığı anlaşılıyor. Bu bağlamda Rusya-Batı ilişkilerinde çatışmasızlık için yazılı yükümlülük öngörülüyor. Yani yalnızca Ukrayna-Rusya çatışmasına odaklanmakla kalmıyor, aynı zamanda kıtasal güvenlik mimarisini de yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor. Ancak Rusların böyle bir yükümlülüğe, savaşın yaralarını sardıktan sonra ne kadar itibar edeceği belirgin değil. Savaş öncesinde Rus emperyalizminden ve Sovyet nüfuz alanlarından bahseden, SSCB'den ayrılmış ülkelerdeki Rus demografisine ilgisini açıkça dile getiren Putin'in Orta Asya ve Güney Kafkasya'da sonraki adımlarının ne olabileceği bilinmiyor. O halde Rusya ile karşılıklı güvenlik garantilerinin ne düzeyde gerçekçi olduğu bilinmiyor.
Bu taslak plan, kapsamlı bir barış çerçevesi olarak sunulmuş durumda; fakat tam metni ya da tüm 28 maddenin resmi metni kamuya açıklanmış değil. Ancak planın mevcut formu, Ukrayna için oldukça ağır koşullar, Avrupa için belirsiz bir gelecek içeriyor. Diğer bir ifadeyle, dayatılmış bir barış antlaşması yapılacağına dair kuvvetli emareler var. Bu noktada böyle bir barış antlaşması zamanlama bakımından doğru mu, incelemek gerekiyor.

2