Organize işler

Organize işler

MURAT ALAN

Türkiye, ABD odaklı ekonomik operasyon sonrası finansal göstergelerini iyileştirme yolunda önemli adımlar atarken, bölgesel ve küresel siyasette de etkin bir rol oynamaya devam ediyor.

Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın bitirilmesi..

Tahıl koridoru.. Suriye'deki dikta rejiminin devrilmesi.. ve dahası..

Ancak bu yükseliş, içeride ve dışarıda belirli çevrelerin rahatsızlığına yol açıyor. Özellikle Türkiye'nin bağımsız politikalar izlemesi, küresel güç merkezlerinin ve onların yerel uzantılarının hedefi haline gelmesine neden oluyor. Son günlerde art arda gelen açıklamalar ve yayınlar da bu çerçevede değerlendirilebilir.

TÜSİAD'ın son açıklamaları ve The Economist'in Türkiye'yi hedef alan yayınları, organize ve sistematik bir saldırının işaretlerini taşıyor.

Özellikle Başkan Erdoğan ve AK Parti Hükümeti bakanlarının Malezya, Endonezya ve Pakistan'da ülkemiz için ciddi antlaşmalara imza attığı esnada yapılan açıklama soru işaretlerini güçlendiriyor.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın, yargı süreçlerine ilişkin yaptığı açıklamalar, siyasi bir pozisyon alma çabasını açıkça gösteriyor.

Aras, "Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyım atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor, sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor" ifadelerini kullanarak, hukuki süreçleri siyasi bir çerçevede yorumlamaya çalışıyor. Ancak bu sözler, yargının bağımsız karar alma mekanizmasını yok sayan ve Türkiye'nin demokratik süreçlerine gölge düşürmeye çalışan bir yaklaşımı yansıtıyor.

TÜSİAD, iş dünyasının sesi olma iddiasıyla hareket etse de, uzun süredir ekonomi yerine siyasi konulara odaklanan bir söylem geliştirmiş durumda.

Oysa Türkiye, sanayi üretiminde artış kaydederken, ihracatta yeni rekorlar kırıyor ve uluslararası yatırımları çekmeye devam ediyor.

Ekonomideki bu pozitif tablo da bizatihi raporlarında yer alıyor. Buna rağmen, TÜSİAD'ın siyasi ve yargısal süreçler üzerinden gündem oluşturması, kendi misyonuyla çelişen bir tavır olarak öne çıkıyor.

Daha da önemlisi, TÜSİAD üyesi şirketlerin büyük bölümü Türkiye'nin küresel rekabet gücüne katkı sağlayacak yatırımlara yeterince odaklanmıyor.

Savunma sanayi, yüksek teknoloji, yazılım ve inovasyon gibi alanlarda Türkiye hızla ilerlerken, bu gelişmelerde TÜSİAD'a bağlı firmaların katkısının ne olduğu ciddi bir soru işareti.

Evet buzdolabı yapmak önemli.. LG panellerine iyi bir çerçeve geçirip televizyon satmak önemli..

Amerikalıların tasarladığı otomobilleri burada imal etmek gerçekten önemli ama yüksek teknoloji kullanıp, tekel ürünler üretebilmek, yüz yılımızın ikinci çeyreğine başlarken çok daha önemli..

Türkiye son yıllarda yerli üretimi teşvik ederek önemli projelere imza atarken, TÜSİAD'ı yöneten ve yönlendiren gölgedeki gücün şirketleri bu atılımların neresinde duruyor

İş dünyasının asli görevi, ülkenin ekonomik gücünü artıracak yatırımları desteklemek değil mi

Eğer Türkiye ekonomisine dair eleştiriler yapılıyorsa, önce iş dünyasının bu konularda ne yaptığı sorgulanmalıdır.

Hüsnü zanla bakmak istiyorum ama olmuyor!..

TÜSİAD teğmenlerin kılıçlarının peşinde koştururken, bu ülkenin Cumhurbaşkanı ise ilgili işadamlarının sattığı buzdolaplarında kullanılan çipi yerlileştirmek için çabalıyor.

The Economist'in "Türkiye'de yeni bir baskı dalgası güçleniyor" başlıklı makalesinin zamanlaması da ilginç!..

Bir fikir beyanından ziyade organize ve uluslararası bir saldırıya işaret ediyor.

Türkiye'ye yönelik eleştirilerini uzun süredir belli bir çizgide sürdüren bu dergi, daha önce de 2018'de Türkiye ekonomisinin çöküşe geçtiğini iddia etmiş, 2023 seçimleri öncesinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı açık bir kampanya yürütmüştü.