Kendilerini sahte kamu görevlisi gibi tanıtıp dolandırıcılık yapanların haberlerini hemen hemen her gün görebiliyoruz.
Tüm uyarılara, kamu spotlarına rağmen kendini savcı, jandarma, Emniyet görevlisi olarak tanıtıp dolandırıcılık faaliyetlerinde bulunanlar yurttaşların canını yakmaya devam ediyor.
Sadece bu kamu kurumlarında değil tabii ki... Yargılamadaki caydırıcılık söz konusu olmadığı ve cezasız kalacaklarını, aldıkları cezanın çok az olacağını veya eninde sonunda bir af çıkacağını bilen bu kişiler faaliyetlerine yenilerini ekliyorlar.
Ben de sık sık yazıyorum ki vatandaşlarımız bunlara karşı uyanık olsun.
Eski haberleri hatırlayalım: İstanbul'da kendilerini SGK çalışanı olarak tanıtan Necati A. (48) ve Veli Y. (48), çok sayıda işyerini dolandırdı. Üzerlerinde SGK amblemi bulunan sahte kimlik ve evraklarla işyerlerine giden dolandırıcılar, işyeri sahiplerine "kaçak işçi çalıştırdıkları" yönünde ihbar aldıklarını ve ceza keseceklerini söyleyerek işyeri sahiplerini ikna etti. Ellerinde bulunan sahte SGK işyeri denetim formlarını dolduran iki dolandırıcı bu yöntemle çok sayıda işletme sahibini kandırdı.
alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, son zamanlarda Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı'na intikal eden şikâyet ve ihbarlarda dolandırıcıların kullandıkları yöntemlere ilişkin şu açıklamayı yaptı:
İş müfettişlerinin ad ve soyadlarını kullanmak suretiyle ücret karşılığı kitap/dergi satışı yapanlar, bakanlıkta görevli iş müfettişleri için yardım adı altında para toplayanlar, yine iş müfettişlerinin ad ve soyadlarını taklit ederek sahte teftiş yapmak suretiyle eksik dokümanları kendisi veya danışman firmalar aracılığıyla iş takibi yapmak isteyenler, kitap ve dergi paketlerinden birini almaları halinde bakanlıktaki işlerinin takip edileceği ve sorun yaşamamalarını sağlayacaklarını vadeden kişiler...
Bakanlık tüm bu yöntemlere karşı işverenleri uyarmıştı. Benim size anlatacağım durum ise bambaşka.
Yeni Asır gazetesi bir haber yaptı:
"anakkale'de kendisini Sayıştay denetçisi olarak tanıtan Tunçkan Turhan Akman'ın, üniversite hastanesini üç gün boyunca izinsiz denetlediği ortaya çıktı. Hastane yönetimine bir arkadaşını da yardımcısı olarak tanıtan Akman'a deniz manzaralı özel oda tahsis edildiği, hastanenin sistemine erişim talebinde bulunduğu ancak bir doktorun dikkati sayesinde girişinin engellendiği öğrenildi. Tuvaletleri beğenmeyip temizlik personeline fırça atan Akman'ın ailesiyle birlikte üniversitenin uygulama otelinde konakladığı, olayın ortaya çıkmasının ardından şehirden ayrıldığı belirtildi. Akman hakkında daha önce de unvan gaspı ve dolandırıcılıkla ilgili suç duyurularının bulunduğu kaydedildi."
Haber böyle. Kimdir bu kişi diye araştırdığınızda ise muhteşem bir katalog ve fotoğraflarla karşılaşıyorsunuz. Bu kişi gerçekten Sayıştay amblemi bulunan bir araçla gelmiş.
anakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Cüneyt Erenoğlu da "Bir hocamızın referansı ile arkadaşımızın hastanemizin eksikliklerini tespit etmesini istemiştik. Herhangi bir resmi görevi yoktu. O da işi abartmış, personele sert davranmış. Bugün itibari ile hastanemizden gönderdik" diye Sabah gazetesine açıklama yapmış.
Bakın değerli dostlar, fıkra anlatmıyorum!
Gelin ayrıntılarını aktarayım...
Rektör Cüneyt Erenoğlu'nun Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ne yaptığı bir ziyaretle başlıyor bu hikâye. Bir meslektaşına üniversite hastanesindeki sorunları dile getiren Erenoğlu, meslektaşının referansı aracılığıyla daha önce hakkında dolandırıcılık suçlamasıyla soruşturma açılan Tunçkan Turhan Akman ile tanışıyor. Rektör, kendisini Meclis'te danışman olarak tanıtan Akman'dan anakkale'ye gelerek üniversite hastanesini kontrol etmesini istiyor. Akman, rektörün bilgisi dahilinde hastaneyi denetleyeceğini belirterek başhekimlikten özel oda istiyor. Kendisine özel oda tahsis ediliyor. Bir hafta boyunca başhekim, başhemşire ve güvenlik amiriyle hastaneyi denetliyor, bazı personelleri de sorguya çekiyor.