'Yeni Türk Devlet Modeli'ni Bahçeli'den dinleyin

'Yeni Türk Devlet Modeli'ni Bahçeli'den dinleyin

MUHAMMET SEYFULLAH MADEN

Allah'ın adıyla…

*

Pazartesi günü kaleme aldığım yazıda, Türkiye'nin klasik parti ayrımlarını aşan yeni bir devlet aklıyla hareket ettiğini söylemiştim.

Bu akıl, toplumu "AK Partili–CHP'li" ya da "İslamcı–Kemalist" diye değil; "devlete destek olanlar" ve "devlete köstek olanlar" diye iki ana başlıkta değerlendiriyor.

Dün ülkücü hareketin lideri Devlet Bahçeli'nin grup toplantısında yaptığı konuşma, bu yeni çerçevenin en açık ve en net tariflerinden biri oldu.

Bahçeli, "Terörsüz Türkiye hedefi bir devlet politikasıdır" derken aslında şunu ilan etti: Türkiye, ideolojik kamplaşmaların ötesinde; güvenliği, istikrarı ve iç barışı merkeze alan yeni bir döneme geçti.

Ben buna "Yeni Türk Devlet Modeli" diyorum. Bahçeli ise, "Türk devlet felsefesi" olarak niteledi. Müthiş.

Şurası mühim: 'Yeni Türk Devlet Modeli' dediğim bu çerçevenin siyasi mimarisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Bahçeli'nin son 8 yılda kurduğu stratejik ortaklık belirleyici rol oynuyor. Devletin yeni dili, iki liderin ortak siyasal hafızasıyla şekillendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 22 yıllık siyasi tecrübesi ve devlet içi dengeleri okuma becerisi de bu yeni modelin işlemesinde belirleyici oluyor. Bahçeli'nin 'devlet felsefesi' dediği çerçeve, Erdoğan'ın güçlü yürütme kapasitesiyle sahada karşılığını buluyor.

Bu modelin işaretlerini defalarca yazdım.

Devletin İslamcı yüzünü AK Parti, Atatürkçü yüzünü MHP temsil ediyor. Muhafazakâr Kürtler HÜDA-PAR, marjinal Kürtler ise DEM üzerinden devlet çatısına çekilmek isteniyor. Kavgasız, dövüşsüz, terörsüz; kardeşçe, dostça.

Dün Bahçeli'nin sözleri bu yaklaşımı tamamıyla doğruladı. Bahçeli, "Türk devlet felsefesine hangi açıdan bakarsak bakalım; millet devlettir, devlet millettir" dedi.

Bahçeli'nin "Türk devlet felsefesi" vurgusu, devletin özünün "üst ilke"de birleştiğini (devlete destek olanlar ilkesi) fakat devleti temsil eden yüzlerin zamanın ihtiyaçlarına göre farklı işlevler üstlenebileceğini anlatıyor. Benim "partiler çeşitli yüzleri temsil ediyor" diyerek ortaya koyduğum fikrin özü budur.

Bahçeli'nin, "İmralı'ya gidilsin mi gidilmesin mi tartışmasına son verilmeli" sözleri, "devlet aklı"nın stratejik tercihini de ortaya koydu.

Devlet, terörün tasfiyesinde "doğrudan muhataplık yönteminin" kontrollü ve açık bir biçimde yürütülmesini tercih ediyor.

"Marjinal Kürt siyasetini devlet çatısı altına çekme çabası" diye tarif ettiğimiz sürecin doğal sonucu bu...

Bahçeli'nin, "Gerekirse alırım yanıma üç arkadaşımı, İmralı'ya gitmekten imtina etmem" ifadesi ise, MHP'nin bu modeldeki rolünü müthiş şekilde gözler önüne serdi.

Bahçeli'nin şöyle bir çabası var: MHP yalnızca "devletin Atatürkçü yüzü" değil, kendi çağrısıyla başlayan Terörsüz Türkiye süreci kapsamında, yeni "güvenlik mimarisinin" taşıyıcı sütunlarından biri olsun.

"Yeni Türk Devlet Modeli" tezimde, CHP'nin Özgür Özel döneminde devletin yeni çehresine dahil edilmek istendiğini, ancak İmamoğlu merkezli "suç örgütü" iddialarının süreci bozduğunu belirtmiştim.

Bahçeli dün, "İddianamenin karalanması CHP'ye bir şey kazandırmayacak" diyerek, bu dosyanın siyasal değil yargı kaynaklı bir süreç olduğunu vurguladı. Yolsuzluk yapan AK Partililerin de tutuklanması zaten sürecin siyasal olmadığını kanıtlayan somut delillerden biriydi.

Ancak Bahçeli'nin bu ifadesi, CHP'nin hâlâ "yeni modele dahil olmaya çalışıp çalışmadığı" sorusunu açık bıraktı.

Özgür Özel'in vereceği karar önümüzdeki sürecin belirleyicisi olacak, denilebilir. Artık CHP'yi mi seçecek, İmamoğlu'nda ısrar mı edecek..