Mevlid-i Nebi'yi anlamak ve yaşamak

Mevlid-i Nebi, sadece birkaç ilahi, birkaç salavat ya da mevlitten birkaç bölüm okumakla sınırlı tutulacak bir gün değildir. Bu günün asıl gayesi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûlullah'ın (sav) hayatını, örnekliğini, davet ve irşad mücadelesini kavrayıp örnek almaktır. Resûlullah (sav) ve Ashabının (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) ümmete bıraktığı en değerli mirasın dava ruhu ve davetçi bilinci olduğunu idrak etmektir. Böylece onların yolunu yol edinip onların yüce dava uğrunda ödedikleri bedelleri ödemeye hazır hale gelmektir. Mevlid-i Nebi, sadece anmak hatırlamak değil, anlamak, yaşamak ve anlatıp yaşatmak için harekete geçmektir. Mevlid-i Nebi, yanı zamanda bir sorgulama, bir muhasebe, bir silkiniş günüdür.

Malumdur ki, Resûlullah (sav) ve ashabı, İslam'ın yeryüzünde var olması ve kıyamete kadar dimdik ayakta kalması için ağır bedeller ödediler. Çile ve işkencelere sabrettiler, açlığa yokluğa dayandılar, boykotlara göğüs gerdiler, deve, at, merkep sırtında kıtalar ötesine seferler yaptılar ve derken gerektiğinde dava uğrunda canlarını feda ettiler. Evet, onlar böylesine sadakatle görevlerini yaptılar, emaneti taşıdılar, davalarını en zor şartlarda bile terk etmediler. Bugün bizlerin elinde dimdik duran bu din, onların çilesi ve fedakârlığının bir sonucudur.

Yani Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve ashabı, bu dini bize ulaştırmak için ağır bedeller ödediler. İşkence gördüler, aç kaldılar, vatanlarından sürüldüler, sevdiklerini kaybettiler. Ama hiçbir zaman davalarından vazgeçmediler. Çünkü biliyorlardı ki bu dava insanlığın kurtuluş davasıdır. Onların o çileli mücadelesi sayesinde bugün elimizde Kur'an vardır, sahih bir din vardır, sarsılmaz bir iman mirası vardır.

Mevlid-i Nebi, sadece kandil gecelerinde birkaç mevlit okumak, ilahi söylemek, salavat getirmekten ibaret değildir. Eğer bu günü sadece böyle dar bir çerçevede kutlamakla yetinirsek, Resûlullah'ın (sav) getirdiği büyük davayı ve onun uğruna çekilen çileleri gölgede bırakmış oluruz. Mevlid-i Nebi, bizlere Resûlullah (sav) ve ashabından, çok açık şu mesajı verir: "Biz görevimizi yaptık, emaneti salimen size bıraktık. Şimdi sıra sizde." Bugün bize düşen, Mevlid-i Nebi'yi bir anma günü değil, bir uyanış günü olarak görmektir. Kendimize şu soruları sormaktır:

Onlar İslam için can verdi, biz İslam için ne veriyoruz Onlar Kur'an'a hayatlarını adadılar, biz Kur'an'ı hayatımıza ne kadar taşıyoruz Onlar mazlumlara kol kanat gerdiler, biz zulüm karşısında hangi tavrı alıyoruz Onlar İslam'ın onurunu korudular, biz ümmetin onurunu korumak için ne yapıyoruz Onlar İslam'ı kıt imkânlarla dünyanın dört bir yanına taşıdılar, biz ne yapıyoruz Onlar eşkıyaya dönüşmüş olan toplumları evliyalara dönüştüler, biz ne yaptık, ne yapıyoruz Onlar şekavet asrını saadet asrına dönüştürdüler, ya biz

Evet, Resûlullah (s.a.v) görevini yaptı. Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) görevlerini yaptılar ve İslam bize sapasağlam ulaştırdılar. Artık bahane zamanı değil, icraat zamanıdır. Bizim görevimiz, onların bıraktığı emaneti aynı azim, sebat ve fedakârlıkla yarınlara taşımaktır.