Afgan cihadında bölük pürçük ilik birlik beraberlik dedik durduk yıllarca olmadı. 28 Şubat süreci geldi acaba cemaatleri cemiyetleri birbirine yaklaştırır mı dedik olmadı. 14 yıl Suriye'de yıllarca Irak'ta Yemen'de sudan da Libya'da devam eden savaş var yine birlik beraberlik olmadı. Aksa tufanından sonra Gazze'ye Filistin'e soykırım yapıldı katliam yapılıyor. Meydanlarda bedenlerimiz kısmen bir araya gelse de kalplerimiz hala bölük pörçük. Amelde, eylemde hala Birlik beraberliğe yönelik adım atan yok.
Ey hocalar, ey abiler, ey liderler! hepiniz biliyorsunuz ki ümmetin bu perişan halinin sebebi ne düşmanın güçlü olması ne ümmetin zayıf olmasındandır. En büyük sebep ayrılık gayrılık tefrika ile gücümüzün dağınık olmasıdır. Hala bir ve beraber olmak için adım atmayacak mısınız Bilesiniz ki, bu vebalin en büyük payı siz liderlere aittir. Evet, birlik beraberlik için çalışması gereken her kes ümmetin vahdetinden sorumludur. Ama bu konuda en büyük sorumluluk liderlerin, önderlerin, hocaların omuzundadır.
Ey hocalar, ey önderler, ey cemaatlerin, hareketlerin başında duran büyükler! Afgan cihadında dillerden düşmeyen "birlik, beraberlik" sözlerini hatırlayın. Nice yiğitler toprağa düştü, nice canlar adanmıştı. Ama biz, safların gayet net olduğu o büyük cihattan gereği gibi istifade edemedik. Savaşın sıcaklığı esnasında kısmen işbirliği ve güç birliği olsa da cihad sona erip savaş kazanılınca yeniden tefrika rüzgârları esmeye başladı. Öyle ki her bir grup kendi renginde, kendi dar patikasında yürümeye devam etti. Derken sonunda zaferin bereketi dağıldı; birlik kayboldu.
28 Şubat geldi; zindan kapıları açıldı, nice bedeller ödendi. Dedik ki, belki bu fırtına bizi birbirimize yaklaştırır ve artık safımızı birleştiririz. Ama olmadı. Herkes kendi dairesinde dönmeye ve hatta yeni parçalar halinde bölünmeye devam etti. 28 Şubat süreci öncesinde faraza yüz grup idikse, süreçten sonra üç yüz-beş yüz ve hatta daha fazla parçalara bölündük. Halen de bölünmeye devam ediyoruz.
"Arap Baharı" ümmet için bir ümit oluşturdu. Ancak durumdan vazife çıkaran emperyalisteler, baharımızı kışa çevirdiler. Bahar öncesinde yaşanan tefrika rüzgârları, sonrasında âdete fırtınalar dönüştü. Biz birlik ve beraberlik beklerken her defasında kendimizi tafrika ve dağılmaların içinde bulduk. Daha önce ülke içinde yerel gruplar halinde dağılmışlık yaşarken, şimdi ülkeler olarak da parçalanmaya başladık. İşte Libya, Irak, Suriye, Yemen, Lübnan her biri üçer beşer parçaya bölündü. Mısır ise bambaşka bir dram, bir felaket…
Yıllardır Suriye yanıyor, Irak harap oldu, Yemen, Sudan, Libya darmadağın… Her birinde aynı sahne: Müslüman Müslümana ağlıyor ama el uzatmıyor. Dillerde dua, yüreklerde acı, fakat omuz omuza bir yürüyüş hâlâ yok. Bizi bir ve beraber yapması gereken felaketler dahi birliğimize çare olmuyor. Korkarım ki, bu konudaki hesabımız mahşere kalacak. O zaman pişmanlığımız fayda vermeyecektir. Düşünelim mahşer günü yüce huzurda bize şu soru sorulsa "Ey hocalar, öderler, liderler, abiler, Şeyhler, ey kanaat önderleri ve Müslümanlar Allah (cc) ve Resûlü (sav) açık ve net olarak sizi bir ve beraber olamaya çağırırken neden gereğini yapmadınız Neden ayrılık, gayrılık ve tefikada ısrar ettiniz Buyurun bu soruya ne cevap verelim.

18