Annelik çöktükçe aileyi yıkılıyor

Sürekli "kadın özgürleşsin" diyoruz. Ama farkında mıyız, bu özgürlük söylemiyle kadını değil, ailenin direğini yıkıyoruz. Bir zamanlar evin direği "baba" idi, evin kalbi "anne".
Şimdi herkes birey; ne direk kaldı ne kalp.

Kadın "ev hanımıyım" demekten utanır hale geldi; çünkü toplum, evinde kalanı değil, fabrikada, işte, ofiste yorulanı alkışlıyor. Öyle ki, kadın evinde bir eşi ve üç beş çocuğuna hizmeti kölelik sayarken, lokantada, kafede garsonluk yapmayı özgürlük sayar hale getirildi. Hele otobüste, trende, uçakta hosteslik yapmayı kraliçelik gibi görür oldu. İşte biz kadının nezih ve naif fıtratını yitirdikçe kaybetmeye başladık.

Annelik kadının yaratılışının gereğidir. Zira eşrefi mahlûkat olan insan neslinin devamı, kadının anneliğiyle mümkündür. Annelik devam ettiği müddetçe insan nesli de devam edecektir. Annelik bittiği zaman insan da bitecektir. Resûlullah (sav) şöyle buyurur: "Cennet annelerin ayakları altındadır." (Nesâî, Cihâd, 6) Dikkat edelim Cennet kadınların değil, annelerin ayakları altındadır. Ama kadınlarımızın genleriyle oynadılar. Bu gün kadın anne olmayı tamamen arak plana atmış haldedir.

Bu vb. nice ayet ve hadisler anneliğin kutsallığının net delilleridir. Özellikle bu hadisteki ifade annenin hem evlat hem toplum üzerindeki etkisini de anlatır. Anne toplumun ustasıdır, öğretmenidir, mürebbiyesidir, muhafızıdır ve kelimen tam manasıyla annesidir. İslam, anneliği sadece biyolojik bir görev değil, neslin ıslahı ve ümmetin inşası olarak görür. Bugün kadın, dışarıda çalışarak kendi ayakları üzerinde durmaya teşvik ediliyor. Oysa asıl dik duruş, nesli ayakta tutan kadının duruşudur.

"Çalışan kadın güçlüdür" deniyor. Doğrudur, ama çocuk büyüten kadın daha da güçlüdür.
Bir çocuk yetiştirmek, toplum binasına bir tuğla koymaktır. Her çocuk ümmetin temeli olan aileye bir temel taşıdır. Fakat batı kültürüne yenik düşen modern hayat, bu gerçeği görmezden geliyor. Görmemekle kalmıyor aynı zamanda ustaca gizlemeye de çalışıyor. Bu gün localar, mahfiller, kısaca tüm karanlık odaklar; kadını anne olmaktan vaz geçirmek için tüm cepheleriyle sahadadırlar.

8 saat mesaide, 2 saat trafikte olan bir annenin, o çocuğa vereceği zaman, sevgi, sabır nasıl kalsın Çağdaş sistemler kadını yordu, erkeği tembelleştirdi, insanı fıtratından uzaklaştırdı. Nesli tüketti geri kalan bakiye çocuğu da sahipsiz bıraktı. Baba ocağı ve anne kucağından mahrum kreş nesli sağlık bir toplum ve ümmeti oluşturamaz.

Fıtrat öylesine alabora oldu ki, bugün artık "evlilik lüks", "çocuk yük", "annelik engel" sayılıyor. Toplum yaşlanıyor, nüfus azalıyor, insanlar yalnızlaşıyor. Ama kimse bu yalnızlığın kaynağının değer kaybı olduğunu konuşmuyor. Tüm sorunlar ekonomik sıkıntılara bağlanıp top taca atılıyor.

Şu halimize bak, çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınmaya devam ediyoruz. Aile bakanlığı ve konuyla ilgili tüm birimler habire kadın istihdamı demeye devam ediyorlar. Kadını üretim çarkına dâhil ederek güçlendirdik sanıyoruz; oysa annelik duygusunu törpüleyerek toplumun kökünü kurutuyoruz ve ne yazık ki farkında bile değiliz. Hâlbuki güçlü toplum, "çalışan kadın"