Toplumsal çürüme...

Küresel eşitsizlik derinleşiyor. Son yapılan bir araştırmaya göre, dünya servetinin yüzde 75'i en zengin yüzde 10'luk kesimin elinde. Yaklaşık 4 milyar insandan oluşan yüzde 50'lik yoksul kitlenin payına düşen ise yüzde 2. Rapor, fırsat eşitsizliğindeki yapısal sorunlara dikkat çekiyor. Uzmanlar durumun küresel ekonominin dayanıklılığı, demokrasilerin istikrarı ve iklim krizinin yönetimi için acil müdahale gerektirdiğini vurguluyor.

Bu veriler kuşkusuz hiçbirimizi şaşırtmıyor, sonuç vahşi kapitalizmin, sömürge anlayışının ekip biçtikleri. Üstüne bir de yapay zekâ teknolojisiyle finansal/siyasi imparatorlukların yükselişi... Gelir adaletsizliği dalga dalga yayılırken savaş, çatışma ve yokluklarla birlikte artan kontrolsüz göç, uyum politikalarındaki eksikliklerle birlikte toplumsal kırılganlıkları artırıyor; aşırı sağcı, popülist siyaset huzursuzlukları kaşıyıcı olarak kullanılıyor.

'TRANSATLANTİK' GERİLİM

Güney yarımküre, Ortadoğu, emperyalistlerin oyun alanı haline getirilmesiyle krizlerle boğuşmaya devam ediyor. Ama artık bu sorunlar yumağına takılanlar arasına "demokratik, refah Avrupa" da girme yolunda. Süreç Avrupa Birliği'nin (AB) geleceği açısından kritik. Özellikle Trump yönetimindeki ABD'nin "ulusal güvenlik stratejisi" düşünülürse... Ukrayna-Rusya savaşı bu noktada önemli. Transatlantik ittifakı ilişkilerindeki yara yeni değil. Afganistan'da Taliban'ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte Biden yönetiminin Avrupalı müttefiklerini pek de gözetmeden bu ülkeden paldır küldür çekildiği dönemler ilişkilerdeki gerilimin sinyallerindendi. Trump'ın daha ilk döneminde Avrupalı ülkelere "NATO'ya katkıyı artırın" ültimatomu, son olarak "Avrupa çürüyor" sözü de akıllarda. Bunlar gibi pek çok kriz durumunda AB içinde Washington'a tümüyle bağlı olmayacak bir güvenlik, savunma konseptinin oluşturulması yönünde çıkışlar dile getirildi. Ancak görüş ayrılıkları, mali çıkmazlarla birlikte pek de sonuca ulaşılamadı. Diğer yandan Almanya başta olmak üzere bazı ülkeler ulusal savunma stratejilerini güçlendirme hedefinde. Transatlantik ittifakının kimi cephesinde ise popülist, aşırı sağ söylemler aynı rüzgârda buluşur hale geldi; kendi birliğini kurma idealine büründü.

AB'nin kuşkusuz eleştirilecek, karşı durulabilecek pek çok noktası var ama aynı zamanda evrensel demokratik ilkeler hedefine yönelik katkısı da yadsınamaz. Şimdilerde AB içinde bölünme olabilir mi tartışmaları yine alevlenmiş halde.

ifte standart yaklaşımlarını da vurgulayıp "Bize ne, ne yaparlarsa yapsınlar" diyebilirsiniz. Ama çevremizin, Suriye'den Irak'a, Akdeniz havzasına, Kıbrıs'a kadar ateş çemberi hallerini görünce çivisi çıkmış dünyada bir de Avrupa'nın kriz sarmalına eklenmesinin, savaş borusunu öttürmesinin kime, neye yarayacağını da iyi hesaplamak gerekiyor. Yeni ittifaklar kuşkusuz olabilir, denge siyaseti düşünülebilir ama kaos tablosunun büyümesi, istikrarsız bir Avrupa'nın yaratacağı güvenlik sorunları da gözardı edilemez. Hele bir de tartışmalı İmralı süreci, yeni anayasa tartışmaları, Suriye'de terör örgütü YPG/ PKK üzerinden oluşturulmak istenen devletçik projeleri, Akdeniz'den Karadeniz'e artan gerilim, bölgeye "hayırsever monarşi" önerilerinin yükseltilmesi düşünüldüğünde...