Son birkaç gündür yazıp yazıp siliyor, konuya nasıl yaklaşmam gerektiğini irdeliyorum. Kendimi, ülkemdeki kadınları, mesleğimi ve vermem gereken doğru mesajın ne olduğunu sık sık düşünüyorum. Son günlerde yaşadıklarımız beni üniversite zamanında katıldığım bir öğrenci kongresi için yazdığım makalenin konusuna götürdü. 'Kadının toplumdaki rolünü sanat nasıl şekillendirir'
Kadının toplumdaki yerini birçok açıdan irdeleyebilir, üzerine konuşabiliriz. Ama sanat ve sinema üzerine eğilen biri olarak konuyu sanırım buradan ele alacağım. Kadının var oluşundan günümüze kadar geçen bu sürede asla olmadığı ama olduğunu sürekli düşündüğümüz bir yeri var : ikinci sınıf. Kimileri için dünyanın düzeni, kimileri için ataerkilliğin yegane temeli olan bu sınıf ayrımı cinsiyet üzerine gerçekleşince inanın çok can sıkıcı bir hal alıyor. Doğarken seçemediğiniz bir olgu üzerinden, üstelik insanlığın idame ettirilmesi adına bu denli önemliyken 'kadın' olmak ne zamandan beri alaşağı edilir oldu geri dönüp biraz bakmak gerek.
Kadınların giydiklerinden, söylediklerine, kahkahalarından, günlük hayatta parlamalarına kadar her yaptıklarının bizi ne zaman rahatsız etmeye başladığını biraz düşünelim mi Bu dün olmadı, Manifest grubuyla da başlamadı. Kızların verdikleri +18 konserde giydikleri sahne kostümünün 'teşhir edici' olmasını mı konuşmamız gereken noktadayız yoksa bir kadının 'hayır' dediği kişi tarafından canice öldürüldükten sonra bunun yargıtay tarafından haksız tahrik indirimine uygun görülmesini mi konuşmalıyız
Peki şimdi ilk sorduğum soruyu tekrarlıyorum; 'Kadının toplumdaki rolünü sanat nasıl şekillendirir'
Çocukluğumuzdan beri izlediğimiz filmlerde kadın bize nasıl işlendi dersiniz Uykudan uyanmak için bir erkeğe muhtaç biri, mahsur kaldığı kaleden kaçabilmek için bir erkeğe muhtaç biri, sevdiği adam için sesinden vazgeçebilecek kadar fedakarlığı arşa çıkaran biri, hizmet ettirildiği evden kurtulabilmesi için camdan bir ayakkabının ayağına olması için beklemek zorunda olan biri. Kadının en büyük düşmanı kim dersiniz Bir erkek mi, kurtlar ejderhalar ya da hayali varlıklar mı Hayır; kadının en büyük düşmanı hep kadındı. Algılarımız açıldığından beri duyduğumuz hikayelerde, okuduğumuz öykülerde, anlatılan masallarda erkekler kadınları hep diğer kadınlardan kurtarıyordu. Sizce bunlar birer tesadüf mü Geleneksel ve çağdaş sanatta beden ve cinsiyet algısı üzerine gerçekleştirilen tüm imgeler feminist duruştan olabildiğince ırak. Feminist duruşu kırmak için kullanılan araçlardan sadece biri olan sanat gün içinde o kadar bizimle ki, en etkili araç olduğunu söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Dinlediğimiz şarkılarda, izlediğimiz dizilerde, okuduğumuz kitaplarda gördüğümüz kadınlar ve gün içinde sosyal hayatta gördüğümüz kadınlar iç içe geçmeye başladıkça kurgusal dünyayı realiteden ayıramayan bir topluma dönüşmeye başladık.