Biraz eski biraz yeni, birkaç küçük eleştiri

Uzun zamandır kaliteli şekilde film/dizi izlemeye fırsat yaratamıyordum. İzlediğim içeriklerde not tutacak, sizler için detayları kaleme alacak ve alıcı gözle izleyecek bir vaktim pek olmuyordu. Lâkin şu son birkaç gündür öyle sık film izledim ki, aklımda kalan birkaç vasat, birkaç iyi film var, sizlerle paylaşmak isterim.

Bahsettiğim bu son dönemde izlediğim film sayısı inanılmaz fazla; bazı filmleri sonuna kadar bir nefeste tükettim bazılarınaysa ilk 10 dakikasından sonra şans bile vermedim. Bu hayatta en çok emeğe değer veririm ama konu 'işimiz' olunca satırlarıma düşen eleştirilerim beynimin hep en acımasız kıvrımlarının arasından süzülüyor.

UYKUCU

Son dönemde sinemada izlediğim ve gerçekten beğendiğimi düşündüğüm nadir filmlerden biri. Yalan yok, çok büyük umutlarla girmedim salona, belki de sırf bu yüzden tahminimden daha memnun ayrıldım salondan. Reji ve yapım alanında beni çok tatmin ettiğini özellikle vurgulamalıyım. Kamera kullanımını, açı geçişlerini, müzik seçimlerini ve tüm bu olguları kurguya yedirişlerini takdir etmek gerek. Oyuncu kadrosu zaten nefis olsa da tatmin edici bir iş ortaya koyduklarını da söylemeliyim. Sadece küçük bir eleştiri yapmam gerekirse, işlenen konunun tezatı olarak Mevlana felsefesinin konumlandırılmasını birazcık zorlama buldum. Yani öldürme eylemini işi olarak benimsemiş bir adama gülleri, ebru sanatını ve Mevlana'yı da sevme kabiliyetini yazdıkları bu senaryonun izleyiciye geçmediğini söyleyemem ama film boyunca birkaç kez 'anladık aslında kötü bir insan değilsin, kendini arıyorsun' dediğimi size aktarmaya çalışıyorum.

Senaryo ve kurgu bütünlüğü bazı küçük boşluklara ve hatalara rağmen son derece akıcıydı. Bu filmle ilgili aktarabileceğim ekstra bir şey yok; muhteşem bir senaryo, inanılmaz oyunculuklar gibi vaatlerde bulunamam belki ama söylemek isterim ki beyaz perdeye hep böyle içerikler üretseler ve bizler de hep bu kalite ve üzerindeki filmleri eleştirsek. Çünkü bunun gibi senaryoları eleştirmek bile bizi hep bir adım ileriye götürür inancındayım.

'Seks satar' felsefesinin günümüzde su gibi aktığı kültür-sanat ürünlerinin ve televizyonda sadece birkaç dakika 'zap'ladığınızda neredeyse her dizide göreceğiniz erotizm unsurlarının bu filmde yer almaması da hayret uyandırıcı. Amacın satmaktan çok izletmek olduğunu düşündürdü bana, ne mutlu beyaz perde izleyicisine.

GÜNEŞİ SÖNDÜRMEM GEREK

Artık daha fazla Wattpad hikayesinin uyarlama filmlerinin çekilmemesi gerektiğini kanıtlayan son dönem filmi. Üstelik Netflix listelerine kadar girmiş olduğunu görünce korka korka şans verdim, neden korktuğumu bir kez daha anladım. Olmuyor, gerçekten olmuyor. Kitabı okumadım o yüzden sadece izlediğim 'şeyi' yorumlamak istiyorum.

Olmayan bir senaryo, sıfır duygu geçişli bir akış, yazılmamış diyaloglar ve vasatın biraz üstü oyunculuklar... Neden çekildiğini, kitabı uyarlamak için neye güvendiklerini, neyden güç aldıklarıını, 2024 yılını seri üretim yapmaya ayıran Emre Oskay'ın bu filmi neden finanse ettiğini inanın film boyunca düşündüm. Bütün bunları düşünmeme izin veren bir senaryo ile bana tekrar şunu düşündürttü: Bir senaryonun wattpad hikayesi olup olmadığını anlamak için çok da uzman olmaya gerek olmayan bir dünyada yaşıyoruz…