Türkiye'nin anlaşılabilir tedirginliği

Yaşadığımız tüm gerilimlerin aslında anlaşılır bir yönü de var. Türkiye yıllardır hatta yüzyıllardır çözmediği sorunlarla, aşamadığı olgunlaşma süreçleri ile bir anda yüzleşmek zorunda kalıyor. Bir ulusun bir anda çözmesi ve üzerinde uzlaşma sağlaması zor olan konular birden karşımıza gelince, tansiyon ve gerilim artabiliyor.

Çözülmekten başka bir alternatifi olmayan Kürt sorunu, karşı karşıya kaldığımız sorunların başında geliyor. Mevcut anayasa ve algılarla çözülmesi mümkün olmayan bu sorun için siyasal ve sosyal ön kabullerimizi sorgulamak, değiştirmek zorundayız. Bu noktaya gelebilmek Türkiye gibi bir ülke için hiç küçümsenmeyecek bir performans. Meseleyi anlayamayanlar, kabul edemeyenler, aşırı iyimserler ve aşırı kötümserler ve değişimi kendi mevcudiyetleri açısından bir varlık sorunu olarak görenler arasında yaşanan bir çatışma var. Sık sık amacını aşan aşırı yorumlarla karşılaşılması da bu yönüyle anlaşılır. Ama bu Türkiye'nin hem iç politik hem de dış politik gerekçelerle bir an önce aşması gereken bir sorun.

Ortadoğu da son yaşananlar, kuzeyimizde cereyan eden Ukrayna savaşı da dış politikada en azından sınır komşularımızda yaşanan olayların, Türkiye'nin iç huzuru ile direk alakalı olduğunu açık bir şekilde gözler önüne serdi. Dışarıyla ilgilenmeyelim içerideki huzurumuza konsantre olalım türü naif bir anlayışın artık Türkiye'nin gerçeği ile uyuşmadığı ortada. Biz sadece savaşlara göre kendimizi konumlandırıyoruz ancak yakın çevremizde esas dönüşümler, çoğu Türkiye'nin lehine olmak üzere barış döneminde daha çok hissedilecek. Ama kamuoyu, özellikle muhalif kamuoyu Türkiye'nin değişen konumunu kavramakta güçlük çekiyor. Dış politika ortak bir dil geliştirmek zorunda olduğumuz önemli alanların başında geliyor. Bu gerçekle uzlaşmak yerine, inanılmaz felaket teorileri üretip akıl dışı sonuçlara varan tutucuların hezeyanlarına ise maalesef katlanacağız.

***

Türkiye'nin bir diğer önemli tartışma konusu da hiç şüphesiz İslam. İslam'ın Türkiye'deki konumu, önemi ve rolü hakkında tüm tezler hemen büyük bir tartışma konusu haline geliyor. İslam konusunda muhafazakarların sekülerleri ya da sekülerlerin muhafazakarları bir tehdit olarak görmediği toplumsal uzlaşma bana göre fiilen sağlanmış durumda ancak söylem bazında uzlaşmacı ve saygılı bir dil hala yok. İslami kesim için de dinin rolü hakkında bir fikir birliğinden söz etmek mümkün değil. Buradaki asıl meydan okuma diyanet (İlahiyat), cemaatler, tarikatlar ve kanaat önderlerinin kendi aralarında yapmak zorunda olduğu ama sürekli öteledikleri tartışma. Çünkü mevcut yorum ve anlayışlar değil seküler kesimleri, İslami grupların tümünü bile kapsamaktan uzak. Din konusu tarihin her döneminde gerilim ve çatışmalara neden oldu. Bunun farkında olursak, tartışmalar yapıcı bir sonuca varır.