Türkiye-Almanya ilişkileri: Heba edilen potansiyeller

Bir Almanya başbakanının Türkiye ziyaretinde, hem Türkiye hem Almanya tarafında, maslahat gereği istediğini söyleyemeyen liderler fikri, hakim bir anlatı şekli olageldi. Alman medyasında, hukuk ihlallerinin yapıldığı Türkiye'nin çok daha ağır eleştirilmesi, yaptırımlar uygulanması fikri aşağı yukarı tüm ziyaretler öncesinde ve sonrasında dile getirilir.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Türkiye ziyareti de Alman medyasında yine bu haleti ruhiye ile değerlendiriliyor. Merz'in, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması başta olmak üzere hukuk ihlalleri konusunda, Türkiye'ye uyarılar yapması beklentisi dile getiriliyor. Ziyaretlerle ilgili atılan başlıklar ve yapılan haberlerde bu yönüyle zorlu ve kritik bir görüşmeden söz ediliyor.

Ancak iki ülke arasındaki ilişiklerde, Almanya'nın geleneksek olduğu üzere, üstenci sayılabilecek tavrının artık işe yaramayacağı bilincinin de yavaş yavaş yerleşmeye başladığından de söz edilebilir. Berliner Morgenpost gazetesinde yukarıda sözü edilen eleştiriler dile getirildikten sonra yapılan şu yorum gelinen nokta hakkında fikir veriyor:

''Merz'in Donald Trump ile Oval Ofis'teki ilk görüşmesi şimdiye kadarki en hassas başbakanlık ziyaretiydi – Erdoğan'ın neo-Osmanlı görkemindeki sarayına yapacağı ziyaret de benzer bir düzeyde önem taşıyor. Erdoğan bir dost değil, ama tüm eleştirilere rağmen açık bir düşman da değil. O, tartışmalı bir ortak, aranan bir arabulucu ve İslam dünyasında bir güç unsuru.

Türkiye, ABD'den sonra NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip üyesidir ve bölgedeki önemli bir aktör olarak sık sık köprü kurucu rolüyle öne çıkar. Bu ister İsrail ile Hamas arasındaki, yeni bir tırmanmanın eşiğinde olan çatışma olsun, ister Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş olsun. Türkiye, Ukrayna'yı askerî olarak destekliyor, ancak Rusya'dan petrol ve gaz da alıyor.

Erdoğan, Putin, Trump ve Şi'nin oynadığı ligde yer almasa da, ikinci kademedeki en güçlü aktörlerden biridir. Merz için Türk Cumhurbaşkanı, pragmatik diplomasinin örnek bir temsilcisidir: Onunla konuşmak gerekir – ister isteyerek ister istemeyerek.''

***

Almanya Türkiye arasındaki ilişkilerin yukarıda dile getirildiği şekilde mecburiyetler doğrultusunda şekillenmesi, sağlıklı bir işbirliğinin yaratabileceği gerçek siyasal ve ekonomik potansiyelden çok uzak bir nokta. Almanya'da artık toplumun bir parçası olan 3 milyonun üzerinde Türk'ün yaşaması, muhtemelen bu sayısın iki katı miktarda Almanya'da yaşamış ve bir süre bulunmuş Türk vatandaşının da Türkiye'ye dönmesinin hesaba katılması gerekiyor.

Almanya macerası olan Türkler de elbette Almanlarla iletişim, işbirliği ve dostluklar tesis etti. Bu yönüyle bakıldığında birbirini tanıyan anlayan ve birbirine güvenen on milyonlarca Alman ve Türk'ten bahsetmek mümkün. Henüz istifade edilmemiş ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği imkanlarını de hesaba katarsak, aslında her iki ülkeyi de dönüştürebilecek güçte bir potansiyelden söz edilebilir.

İki ülke arasındaki ilişkilerin dış politik dalgalanmalara bırakılması çok büyük bir hata. Bu kadar yoğun etkileşim altında bulunan iki halkın, diplomatik mecburiyetleri aşan işbirlikleri bu zamana kadar zaten geliştirmesi gerekiyordu. Maalesef her iki tarafta da bu sivil inisiyatifi geliştirilemedi. Türkiye Almanya ilişkileri heba edilen potansiyeller tarihidir.