Krizi önyargısız okuyabilmek

Hamas'ın 7 Ekim saldırıları sonrasında Batı ittifakını görülmemiş bir kararlılıkla İsrail'e verdiği sınırsız destek bugün de sürüyor. İsrail ''öz savunma hakkını'' uluslararası hukuka göre değil, subjektif yorumuna göre yapıyor ve bu Batı için herhangi bir şekilde tartışma konusu değil. İran'a yapılan saldırıyı da uluslararası hukuk bağlamında tartışmaya çalışmak zaman kaybından öte bir anlam taşımıyor.

İsrail, İran'ı maalesef gerekli gördüğü kadar vuracak ve Batı buna sonuna kadar destek verecek. İran'ın bu askeri saldırıya cevap verebilecek gücü yok denecek kadar az. Askeri ve siyasi üstünlük İsrail'de ve bu gücü gayet iyi kullandığını hem yapığı nokta atışı saldırılarda, hem de G7 zirvesinde kendisine verilen destekte açıkça gördük. Bu temel gerçeği kabullenmek yerine, olayı akla izana sığmaya komplo teorileri ile harmanlayıp, Türkiye'deki iktidar savaşında bir argüman olarak kullanmaya çalışmak, gayri ahlaki olduğu gibi hiçbir anlam da ifade etmiyor.

Çin ve Rusya da dahil olmak üzere herhangi bir güç merkezinin İran lehine bu savaşa dahil olmayacağı gayet açık. Görülen o ki, her şey İsrail'in istediği şekilde ilerleyecek ve savaşın nerede duracağına da İsrail karar verecek.

İsrail'in bölgede sahip olduğu gücü bu zamana kadar ya hamaset ye da komplo teorileri ile anlamlandırmaya çalışan zihinler için, son gelişmeler de pek fazla anlam ifade etmiyor. Eski komplo teorileri ve bilinen hamaset yeniden tedavüle sürülüyor. Ama hem Gazze'de hem de İran'da katledilen siviller için bu hamasetin hiçbir faydası yok.

Türk hükümetinin, resmi gerçekçi şekilde göremediğine dair bu zamana kadar herhangi bir emare yok. Bu da ideal koşullar olmasa dahi, Türkiye'nin hala bölgede en sağduyulu ve gerçekçi devlet olduğu gerçeğine işaret ediyor. Türkiye'nin İsrail politikaları konusunda sorun hükümetten ziyade, konuyu siyasi olarak durduğu yer fark etmeksizin, ideolojik bir malzeme olarak kullanmaya meyilli kamuoyu.

Yüzyıllar içinde oluşturduğumuz, bölgenin siyasi, tarihi ve toplumsal gerçekleri ile direkt alakası olmayan bir İsrail ve Ortadoğu okuması, kriz anlarında zihinlerimize geçici tatmin vermekten öte bir katkı sağlamıyor. Her kriz anında tedavüle sokulan bol hamasetli ve acılı yorumlar krizler geçtiğinde, bir sonraki krizde yeninden tedavüle sokulmak üzere saklanıyor ve zamanı gelince yeniden kullanılıyor.

İdeolojik ön kabullerimizden bağımsız, bölgenin gerçeklerini önyargısız olarak tanımlayabilecek, nesnel bir kavrayıştan hala çok uzaktayız.

Bölgedeki gelişmeler Türkiye için istisnasız direkt ve endirekt sonuçlar doğuyor. Bununla ters orantılı olarak, merkezinde İsrail'in bulunduğu bir Batı ittifakına karşı, Türkiye'nin olaylara etki etme gücü, anlaşılır şekilde sınırlı. Bu gerçeği kendimize itiraf etmek bir zafiyet değil. İç politik fayda elde etmek amacıyla bu gerçeği hesaba katmadan yapılan tüm yorumlar, bu krizin mağduru insanlara hiçbir fayda sağlamıyor.