Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi zaferi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'ye yaptığı ziyaretten siyasi bir zaferle döndü. Yapılan anlaşmaların Türkiye'nin aleyhine olduğu, Türkiye'nin ekonomik tavizler vererek Trump'dan göstermelik bir saygınlık gördüğüne yönelik, bitmez tükenmek bilmeyen polemikleri bir yana koyarsak, Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Trump'la olan şahsi iletişimini ileri bir düzeye taşıdı, hem de Türkiye'nin Arap Yarımadası'nda (Ortadoğu kelimesini kolonyal bir ifade olduğu için artık kullanmamaya çalışıyorum. Arap Yarımadası olarak başta Suudi Arabistan olmak üzere etrafındaki tüm küçük ülkeler, bunun yanında Irak, Suriye, Lübnan ve elbette İsrail'i de kapsayan coğrafyayı kastediyorum) artık etkinliği ABD tarafından da resmen kabul edilen yeni bir konuma geldiğini dünyaya beyan etti.

Bu ziyaretle birlikte Türkiye'nin Arap Yarımadası'nda, bölgenin en önemli gücü olan ABD açısından da ayrıcalıklı bir konumda değerlendirildiği aşikar. New York'ta yapılan Gazze toplantısında Trump'a trilyonlarca dolar yatırım sözü veren Arap ülkelerinin bulunduğu masada Erdoğan başköşeye oturmasının sembolik önemi çok büyük. İster beğenelim ister beğenmeyelim bu resim, Trump'ın Türkiye'yi bölgede görmek istediği konum hakkında fikir veriyor. Türkiye'ye gereksiz ideolojik saplantıların esiri olmazsa bu potansiyeli akıllıca kullanarak çok önemli, tahmin dahi edilemeyecek ekonomik ve siyasi bir dönüşüm başlatabilir. Artık Türkiye Arap Yarımadası'ndaki tüm hamlelerinde bu yeni özgüvenle hareket edecek.


Bu ziyaret sonrasında malum bir hakikatle de yeniden yüzleştik. Kim, hangi argümanla gelirse gelsin Türkiye Amerika ilişkilerinin sağlıklı ve gerçekçi bir şekilde tartışılması mümkün değil. Türk solunun bizlere armağan ettiği 1970 model toptan Amerikan karşıtlığı, matah bir şeymiş gibi muhafazakarlar tarafından da sorgulanmadan kabul edildi. Bu söylemin kısa vadede değişme imkanı pek yok. Buna bugün muhaliflerin toptan Erdoğan karşıtlığını da dahil edersek, herhangi bir meselenin reel politik zemininde konuşulmasının imkanı kalmıyor. Hele ilgili konu siyasi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işine yarıyorsa, Türkiye için gerçekten faydalı olup olmaması önemsenmiyor.
***
ABD Büyükelçisi Thomas Barrack bir diplomattan daha ziyade Trump'ın sözcüsü olarak açıklama yapıyor. Ancak muhalif kamuoyu bu konuşmalardan işine gelen birkaç cümleyi seçerek sloganlaştırıyor ve herhangi bir tartışma ve sorgulamayı imkansız hale getiriyor. Zihinleri 1969'da ODTÜ'yü ziyarete gelen ABD büyükelçisinin aracını yakan solcu öğrencilerin sorumsuz aktivizminde kalan kitle için ABD konuşulacak bir konu değil. Barrack ne söylerse söylesin toptan yuhalamak yerine, söylemek istediklerini anlamaya çalışıp eleştirmek aslında her iki tarafın da işine daha fazla yarar.

Türkiye'nin Trump ziyaretinden sonra daha da belirginleşen yeni dış politik konumu, 1970 model sloganlarla tartışılmaya müsait değil. Trump, Erdoğan'a iltifat etti ama kim bilir neler kazandı yaklaşımı, gerçekte olan bitenleri kavramaya çalışan zihinlerin zeka seviyesinin çok altında hamasi bir çıkarımdır. Bu düzlemde sürdürülecek bir muhalefet, Türkiye'nin hiçbir işine yaramayacağı gibi, muhalefeti de bir adım dahi olsa ilerletemeyecek.

Türkiye'nin yaptığı ticari anlaşmaların zorla kabul ettirilmiş şartlar olduğunu temellendirecek bir hiçbir somut gerekçe yok. Boeing alımı THY'nin daha önceden de öngördüğü, talep ettiği bir satın almaydı. Türkiye'nin ABD'den sıvı gaz ithal etmesi, AB ülkelerinin daha önceden yaptığı, gaz ve petrol ithalatında çeşitlendirme olarak makul bir adım.