Son bir yılda başta damacana olmak üzere bütün ambalajlı su fiyatları en az yüzde 50 zam gördü.
Türkiye Gazetesi'nin haberine göre İstanbul'da 19 litrelik damacananın fiyatı markasına göre (eve istendiğinde) 135 liradan başlayıp 190 liraya kadar çıkıyor.
Beş litrelik paketli sular, 25 ila 75 lira, 1,5 litrelikler 15 ila 35 lira arasında değişiyor.
Araştırmalara göre, satılan suyun maliyetinin toplam fiyat içindeki payı yalnızca yüzde 3!
Yani 150 liraya satılan bir damacananın içindeki suyun gerçek maliyeti sadece 3 lira.
Maliyeti asıl artıranlar; ambalaj, nakliye, personel giderleri, pazarlama ve reklam harcamaları.
Ancak son bir yılda; nakliye, depolama ve çalışan ücretlerinde dişe dokunur bir değişim yaşanmadı.
Peki, su fiyatları neden sürekli artıyor
Su sektöründe de fırsatçılar var.
Kesilen cezalar yetersiz! Piyasada birçok su markası var ama rekabet fiyatlara pek yansımıyor!
Aslında temel sorun Türkiye'de şebeke suyun içilmemesi. Oysa Dünya'da birçok ülkede çeşme suyu içiliyor.
Ne yazık ki, İstanbul'da 1990'ların başında musluklardan çamurlu su aktığından beri Türk halkı ambalajlı suyun tadına alıştı.
Oysa yapılan araştırmalar eğer taşıyıcı borularda sorun yoksa musluk suyunun damacana ve pet şişelerde satılanlardan daha sağlıklı olduğunu gösteriyor.
Çünkü damacana ve pet şişelerde uzun süre bekleyen suya mikroplastik karışıyor. Bu da kanser riskini artırıyor!
Şebeke suyunun kalitesi artırılsa, tadı içilebilir kıvama gelse kimse plastik ambalajlı su almaz.
Ancak birçok belediye, su-yol gibi altyapı yatırımları yerine, konser düzenliyor, kedi-köpeğe mama dağıtıyor, göstermelik yardım kampanyaları gibi sosyal medya belediyeciliği yapıyorlar!
İçilmeyen musluk suyuna da sürekli zam yapıyorlar. Su faturaları, elektrik ve doğalgazı geçti!
Hatta bazı belediyeler, su yönetimini verimli yapamadıkları ve su israfını önleyemedikleri için bazı illerin barajlarında su kalmadı.
Vatandaşa çeşmeden su bile içiremeyen belediyeler olduğu sürece damaca suyun fiyatı daha çok artar!
BEŞAR ESAD'A NE OLDU
Suriye'nin eski diktatörü Beşar Esad'ın ailesi ve bazı yakınlarıyla birlikte Moskova'da bir gökdelende yaşadığı biliniyordu.
Esad'ın bu gökdelende 2013'ten itibaren çeşitli paravan şirketler aracılığıyla satın aldığı 18 ya da 20 daire olduğu tahmin ediliyor.
Esad'la ilgili zehirlendiği için hastaneye kaldırıldığı iddiası dışında uzun zamandır bir haber çıkmamıştı.
Alman gazetesi Die Zeit, unutulan, sırra kadem basan Esad hakkında ilginç bilgilere ulaşmış.
Rusya yönetiminin, Esad'a sığınma hakkı karşılığında bir 'sadakat anlaşması' şartı koştuğu iddia ediliyor.
Bu anlaşmaya göre Esad, herhangi bir siyasi faaliyette bulunmayacak ve kamuoyuna görünmeyecek.
Die Zeit'a konuşan kaynaklara göre, Esad neredeyse hiç dışarı çıkmıyor ve günlerini video oyunları oynayarak geçiriyor.
Nadiren evden çıktığında ise Rusya Federal Güvenlik Servisi tarafından sıkı şekilde korunuyor.
Tarihte bu tarz sığınma hakkı tanınanlar 'sürgün lider' olarak görülür.
Kremlin yönetimi de Esad'ı 'sürgün lider' olarak kullanacak gibi gözüküyor.
Suriye iç siyasetinde ya da bölgedeki güç dengelerinde bir değişiklik olursa Esad belki yeniden sahaya sürülecek. Belki de böyle bir zemin hiç oluşmayacak!
O zaman da Esad 1,5 milyar sterlin serveti olan ama hiçbir işe yaramayan biri olacak!
Dış güçlere güvenip halkına eziyet eden liderlerin de sonu hep aynı! Kukla, tutsak bir yaşam!
113 YAŞIN SIRRI
113 yaşına giren Brezilyalı Joao M. Neto, Guinness tarafından "dünyanın yaşayan en yaşlı erkeği" olarak kayıtlara geçti.
Geçtiğimiz pazar doğum gününü kutlayan Neto, daha dört yaşındayken babasına tarlada yardım etmeye, hayvanlarla ilgilenmeye ve meyve toplamaya başlamış.