Acun Ilıcalı yine "Parasızlık mutsuzluk getirir ama çok para mutluluk getirmez" demiş.
Acun bunu söylerken karşısında faturaları ödeyemeyen, çocuğunun istediği ayakkabıyı alamayan, ailesini bırakın tatile, AVM'ye gezmeye bile götüremeyen bir baba olsa "Ağam bizimle eğleniy" der herhalde!
Para, temel ihtiyaçları karşılamak, güven hissi ve yaşam kalitesini artırmak gibi konularda mutluluğu pozitif yönde destekler.
Yeterli maddi kaynaklara sahip olmak insanların daha mutlu hissetmelerine yardımcı oluyor.
Öte yandan çok para çok sorumluluk, daha fazla insan yönetimi, stres vs. demek.
Bilim insanları, yıllık 75 bin dolardan fazla kazananların mutlu olduğunu ve mutluluk seviyesinin 500 bin dolara kadar artış gösterdiğini belirtiyor.
500 bin dolardan daha büyük servetlerde ise devreye kişilik özellikleri giriyor.
Hırslarına yenik düşen, bencil olan, para kazanmak için kötülüğü devreye sokan insanlar ne kadar çok kazansalar da tatminsizlik duygusu onları yiyip bitiriyor.
Çok zenginler bazen 'daha fazla olsun dürtüsünün' kurbanı oluyorlar ve bu doyumsuzluk da yaşam kalitesini düşürüyor.
Çok para yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Kurulan dostluklarda "Acaba param için mi" sorusu hep zenginlerin kafasını kurcalıyor.
Öte yandan kazandıklarını paylaşan, sürekli iyilik yapan, topluma faydası dokunacak yatırımlar yapan zenginler de var.
İşte paylaşma ve başkalarını mutlu etme duygusu kişiyi daha merhametli, huzurlu ve mutlu yapıyor.
Dünyada zenginlerin kurduğu birçok yardım vakfı var. Bizim zenginler, dünya standartlarına göre daha pinti!
Örneğin en hayırsever zengin Warren Buffett yaşamı boyunca 62 milyar dolar yani servetinin yüzde 30'unu bağışladı.
Bill Gates ve Melinda French Gates de yaşamları 47,7 milyar dolar bağış yaptılar.
Acun Ilıcalı da çeşitli yardımlarda bulunuyor ama gerçekten mutlu olmak istiyorsa daha çok bağış yapabilir, topluma faydalı projeler geliştirebilir, vakıflar açabilir!
***
18.6 MİLYON!
Tedavilerdeki ilerlemelere rağmen dünya genelinde kanserden ölenlerin sayısının önümüzdeki 25 yıl içinde yaklaşık yüzde 75 oranında artması bekleniyor.
Yani 2050 yılında 18,6 milyon insan kanserden ölebilir!
Bu 18.6 milyonun arasında olmak istemiyorsanız, kanser ölümlerinin değiştirilebilir risklerinden uzak durmanız gerekiyor. Uzak durmanız gerekenler; tütün, alkol, mesleki riskler, obezite, yüksek kan şekeri ve hava kirliliği.
Bu etkenler erkeklerde kanserle ölümlerin yüzde 46'sında, kadınlarda ise yüzde 36'sında rol oynuyor.
***
KALİTESİZ ÇAY VE KAHVEYİ ÇOK SEVİYORUZ!
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın taklit ve tağşiş listesinde Rize'de üretilen bir çayda gıda boyası olduğu ortaya çıktı.
Konuşulmuyor ama bazı markalarda çayın toz oranı da yüksek.
Sanırım ünlü tarihçi İlber Ortaylı, Türkiye'deki çayların Hindistan, Çin, Sri Lanka'dan gelenlere göre kalitesinin düşük olmasından bahsederken çaydaki toz oranına dikkat çekmeye çalışıyordu.
Elbette çayın kalitelisi tropikal bölgelerde yetişiyor.
Bizde bu iklime en yakın bölge olan Doğu Karadeniz'de de ilk kuru çay üretimi 1938 yılında gerçekleştirildi.
Türk halkı zamanla çayı o kadar çok sevdi ki, şu an Dünyada yılık kişi başı çay tüketiminde Türkiye 3,5 kilogramla birinci sırada.
Ancak çayımız, tropikal bölgelerde üretilen 'Seylan çayı' kadar kaliteli değil.
Ülkemizde üretilen daha büyük yapraklı kaliteli çay genelde yurtdışına satılıyor.
Çünkü yıllarca toz oranı yüksek çay içmeye alıştığımız ve damak zevkimiz bu yönde geliştiği için kaliteli, büyük yapraklı çay talep edilmiyor!
Talep olmayınca, arz gerçekleşmiyor.
Türk kahvesinde de durum aynı. Türk kahvesi denilen şey aslında kahvenin hazırlanış yöntemi!