Kolay olanın peşinde koşmak

Bana öyle geliyor ki, Ulus olarak kolay elde edilen şeylerin peşine koşmaktan değerli olanları ıskalamayı kanıksadık. En azından futbol dünyamızda böyle bir gidişat olduğu gözlenebilir."Nereden vardınız bu kanıya" diye bir soru akla gelebilir. Kolay elde edilenlerin kolay kaybedildikleri ancak emek ve çaba ile edinilen kazanımların insan hayatını daha anlamlı kıldığını, bilgilerine başvurduğum bilge kişilerden ve kişisel deneyimlerimden biliyorum.Onun içindir ki futbolda klasik santrfor arayışlarının peşine düşüp kolay yoldan puan kazanma arzusundaki büyük takımların uzun erimde kaybedeceklerini düşünüyorum. Bu fikirler aklıma nereden geldi Klasik santrfor Sörloth mu olacakBaksanıza, Beşiktaş Şampiyonlar Ligi için transfer ettiği "gezen santrfor" Batshuayi'den umudu kesmiş olacak ki klasik bir santrfor almayı şimdiden planları arasına almış. Bu santrfor da tanıdık; daha önce Trabzonspor formasını giymiş Norveçli Alexendar SörlothAvrupa'da şampiyonluğa ya da başarıya odaklı hiçbir takımın böyle bir kaygısı yok. Çünkü artık büyük takımlar rakip savunma arasında gezip dolaşan, oyun kuran, geriden gelen arkadaşlarına alan yaratan toplamda "sahte dokuz" olarak adlandırılan santrforlarla oynarken zayıf takımlar klasik santrforla oynuyorlar. Modern ya da klasik santrfor ne anlatırYani, santrfor seçimi modern oyun ile -hadi zayıf takım demeyelim- klasik ya da gelenekçi santrforlarla oynayan takımların futbola bakış ve geleceğe atacağı adımlar konusunda da bir fikir vermektedir. İşin diğer bir yanı ise klasik santrfor transfer ederek kolay yoldan gol ararken şişirme uzun topları ve şandel yan ortaları kolay kazanmanın taktik varyasyonu olarak seçmektir. Oysa gezen, oyun kuran modern santrforla oynamak daha fazla taktik varyasyon uygulamak zorunluluğunu getirir. Bu da Türk futbolunun henüz taktik anlamda çağcıl bir yetkinliğe ulaşamadığı, taktik