Şerefiye Sarnıcı üzerine

İstanbul'un tarihî dokusu, şehrin kadim kimliğini gözler önüne seren nice eserle örülüdür. Bu eserlerin arasında yer alan ve Belgrad Ormanları'ndan gelen su yolunun ulaştığı noktalardan biri olan Şerefiye Sarnıcı, mühendislik dehasının ve estetik anlayışın simgesi olarak dikkat çekmektedir. Sarnıcın ismi, Osmanlı döneminde yapının yakınında inşa edilmiş Şerefiye Camii'nden alınmıştır ve bu isim, yapının tarihî sürekliliğine işaret etmektedir. Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde, 6. yüzyılda yapılan sarnıcın temel amacı, esasında her ne kadar şehrin su ihtiyacını karşılamak olsa da mimari düzeni ve taş işçiliği ile dönemin teknolojik kapasitesini de göstermektedir.

Yapının inşaat süreci, kaynaklarda yaklaşık dört ila beş yıl olarak bilinir. Bu süre, dönemin taş işçiliği ve mühendislik düzenlemeleri göz önüne alındığında oldukça makul bir zaman dilimidir. Sarnıcın planlı bir şekilde yükseltilmesi, kubbelerin taşlarla örülmesi ve sütunların özenle yerleştirilmesi, yapının uzun ömürlü olmasını sağlamıştır. Toplamda 32 sütun, yeraltı mekânı boyunca dengeli bir düzen oluşturur ve farklı başlık tasarımları, sütunlar arasındaki mesafeler ve tonozların örülüş biçimi, yapının mimari bütünlüğünü güçlendirmiştir. Kubbelerin yükseklikleri, mekânın hava sirkülasyonunu kolaylaştıracak biçimde tasarlanmıştır. Bu sayede yaz aylarında suyun serin kalması mümkün olmuştur. Sarnıcın yapısı, İstanbul'un su altyapısının planlı bir bütün olarak geliştiğini gösterir. Depolanan su, özellikle yaz aylarında şehrin su ihtiyacını karşılamada hayati bir rol üstlenmiştir.

RESTORASYON SÜRECİ

2000'li yıllara gelindiğinde yapı, yavaş yavaş gün yüzüne çıkarılmıştır. Restorasyon sürecinde mühendisler, sanat tarihçileri ve arkeologlar birlikte çalışmış, duvarların yüzeyindeki sıvalar dikkatle onarılmış, taşıyıcı sütunların statik dengesi güçlendirilmiş, giriş bölümü çağdaş bir cam-çelik konstrüksiyonla desteklenmiştir. 2004'ten itibaren başlayan müdahale zinciri, 2010'daki üst yapı sökümleri ve 2013–2018 uygulamalarıyla birlikte yapıyı yeniden bir kamusal alana dönüştürme hedefini gerçekleştirmiştir.

Restorasyon süreçlerinde, taşıyıcı sistem güçlendirmeleri, özgün yüzeylerin korunması ve yeni yapısal elemanların hafifçe müdahale edecek biçimde tasarlanması esas alınmıştır; cam ve çelikten oluşan giriş yapısı, sarnıcın üstündeki tarihsel örtüyle diyalog kuracak şekilde konumlandırılmış ve ziyaretçilere erişim imkânları çağdaş gereksinimlerle uyumlu hale getirilmiştir.

MEKÂN SERGİLEME STRATEJİLERİ

Mekânın sergileme stratejisi, üç yüz altmış derece projeksiyon teknolojileri ile tarihsel yüzeyler üzerinde yürütülen anlatı düzlemlerinden oluştuğu için, müzik etkinlikleri ve performans programları için elverişli bir zemin sağlamaktadır. Ayrıca arkeologlar, restorasyon uzmanları ve şehir tarihçileri burada ortak çalışmalara dayalı yeni veriler üretebilir. Eğitim programları bağlamında mekân, genç kuşaklara yönelik dersler ve uygulamalı atölyeler için de uygun bir ortam sağlamaktadır.