Galata Surları

İstanbul'un Haliç'e bakan yüzü, Galata Surları'nın çevrelediği eski Ceneviz yerleşiminin içinde şekillenmiş ve şehrin ticarî-siyasî-kültürel kimliğini kendine mühürlemiştir. Yani bir diğer ifadeyle bugün kentin karmaşası içinde parça parça duran sur kalıntıları, bir zamanlar bağımsız bir Ceneviz kolonisinin, Bizans'ın gölgesinde şekillenen bir Batı uzantısının, ardından Osmanlı idaresine intikal eden bir ticaret medeniyetinin tanıklarıdır.

13. yüzyıl ortalarında Bizans İmparatorluğu ile Ceneviz Cumhuriyeti arasında yapılan Nif Antlaşması, Galata'nın kaderini belirleyen ilk siyasi zemin oldu. Cenevizlilere tanınan yerleşim hakkı, kısa sürede bir mahalle olmaktan çıkıp tahkimat gerektiren bir ticaret merkezine dönüştü. Başlangıçta Bizans, Cenevizlilere sur örme izni vermemişti. Ancak imparatorluk zayıfladıkça, Cenevizliler kendi güvenliklerini sağlamak için Galata'yı kuşatan taş duvarlar ördüler.

"TURRIS SANCTE CRUCIS"

14. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Galata Surları artık bir kimlik sınırı hâline geldi. 1349'da başlatılan ilk büyük genişleme, Galata Kulesi'nin inşasıyla tamamlandı. "Turris Sancte Crucis" adıyla anılan bu kule, surların kuzey ucunda gözetleme görevi görmekteydi. Fakat kule, Ceneviz kolonisinin hâkimiyet sembolü olarak da anlam kazandı. Kuleyle birlikte şekillenen sur hattı 1387, 1397 ve 1404 yıllarında yapılan eklemelerle beş dönemlik bir taş zincire dönüştü. Böylece Galata, Azapkapı'dan Tophane'ye uzanan eğimli bir yamaç üzerinde oluşmuş oldu.

Duvarların hatları, ara kulelerin aralıkları, kapıların yönü ve hendeklerin eğimi, savunma kaygısının ve şehir estetiğiyle ticari organizasyonun bir ifadesidir. Öyle ki sur hattının içinde kalan bölge, Avrupa yünlü kumaşlarıyla İran ipeğinin buluştuğu bir antrepoya dönüşmüş, Doğu ile Batı arasındaki alışverişin damarlarını oluşturmuştur. Galata Kulesi'nin gözetlediği liman, Akdeniz'in ticari nabzını tutan bir merkez hâline gelmiştir.

1453'te İstanbul'un fethi gerçekleştiğinde, Galata'nın surları savaşın yıkımına uğramamıştır. Çünkü Cenevizliler, Osmanlı ordusuna karşı silaha sarılmamış, tarafsızlık ilkesini korumuştur. Fatih Sultan Mehmed, bu tavrı dikkate alarak 1 Haziran 1453 tarihli ahitnameyle Galata halkına "aman" vermiş, can ve mal güvenliğini garanti altına almıştır. Böylece surların ardında yaşayanlar Osmanlı yönetimine intikal etmiş ancak bölgenin ticari düzeni büyük ölçüde muhafaza edilmiştir. Fatih'in emriyle bazı sur kısımları stratejik nedenlerle yıktırılmış fakat kentin temel topografyası korunmuştur.

16. yüzyıla kadar Galata surlarının içinde Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Latin tüccarlar ve sonrasında Türk yerleşimciler bir arada yaşadı. Her topluluk kendi mahallesini kurarken zamanla duvarların ardındaki dünya genişledi. Ticaretin ve kültürün akışı, taş sınırları aşarak kentin geneline yayıldı.

17. yüzyılda Osmanlı modernleşmesinin etkisiyle şehir genişlemeye başladığında, surlar artık eski işlevlerini yitiriyordu. 1864'te başlayan imar faaliyetleri sırasında birçok sur bölümü yıkıldı. Ancak taşların bir kısmı yeni yapıların duvarlarına karıştı, bazıları bahçelerin sınırını oluşturdu, bazıları da toprağın altında kaldı. Bugün hâlâ Emekyemez, Bereketzade, Müeyyedzade, Arap Camii ve Hacı Mimi mahallelerinde bunların izleri bir kule temeli, bir kemer dizisi, bir burç kalıntısı ya da duvar parçasında görülebilir.