Berkant

Şehirde değil, kerpiç evli bir köyde 1938'de dünyaya gelen ve 2012 yılında aramızdan ayrılan, unutulmaz "Samanyolu" şarkısını söyleyen Berkant, ortaokuldayken piyano çalmayı nereden biliyordu
Yetmiş sene evvel, ilkokuldayken, memleketin yüzde doksanında radyo bile yokken, mızıka ve akordeon çalmayı kimden öğrenmişti
Henüz 14 yaşındayken, Frank Sinatra, Dean Martin, Nat King Cole şarkılarından oluşan repertuvara nasıl sahip olabilmişti
Dedim ya
1938'de köyde dünyaya gelen çocuk.. On sekiz yaşındayken orkestra kurmayı, Saksafon çalmayı, hangi vizyonla akıl etmişti
Çünkü
Babası Hasan Akgürgen'in Köy Enstitüleri'ndeki görevi nedeniyle Ankara'nın Hasanoğlan Köyü'nde dünyaya gelmiş, ilkokula Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde başlamış, babasının tayini gereği, Bilecik'e, Denizli'ye gitmiş ama, ailesi tarafından hep "köy enstitüsü ruhu"yla büyütülmüştü.
Berkant'ın temel eğitimini aldığı Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde; tarih derslerini Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal, zooteknik derslerini Profesör Selahattin Batu, ekonomi derslerini Profesör Muhlis Ete, kültür-edebiyat derslerini Sabahattin Eyüboğlu, ziraat derslerini Profesör Kazım Köylü, coğrafya derslerini Profesör Ferruh Sanır veriyordu.
Peki, ya müzik derslerini
Âşık Veysel ve Ruhi Su
Ankara Konservatuvarı'nın saygın ustaları klasik müzik öğretiyordu.
1945 senesinde, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün enstrüman demirbaşı şöyleydi.
259 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano, 3 davul, 1 metronom ve 1 pikap
"Harika çocuk"lar Suna Kan ve İdil Biret, enstitüye misafir getiriliyor, köy çocuklarını teşvik için yaşıtlarından keman ve piyano dinletiliyordu.
Âşık Veysel ve Ruhi Su ise saz çalmasını öğretiyordu.
Âşık Veysel, enstitü bahçesine kiraz fidanı dikmiş, seneler sonra ziyaret edip kollarını açarak kiraz ağacına sarılmış, nasıl boy verdiğini hissetmişti.
Resim yapıyorlar, voleybol oynuyorlardı... Sinema salonu vardı, tiyatro salonu vardı
Bedri Rahmi Eyüboğlu bir hatırasını şöyle anlatmıştı :
"Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne gitmiştik. Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük..."