Bayramlar

Bayram Deyince Hep Çocukluk Günlerimi Hatırlarım!Eski bayramları çok özlüyorum dersem sakın beni kınamayın. O dönemde, bayramlar bizler için adeta bir şölendi. Çocuk olduğumuz için mi bize öyle gelirdi diye düşünsem de, yine de bana göre o bayramların tadı başka idi..Değerli Okurlar; Lafı fazla uzatmadan, çocukluk günlerinde ki bayram öyküsünü Büyük Usta Nazım'dan dinleyelim.Nazım Hikmet'e bayram için, bir ayakkabı almaya karar verirler. O zamanlarda, şimdiki gibi hazır ayakkabı satan bir mağaza yoktur. Sadece ayakkabı yapan bir dükkan vardır. Oraya giderler. Ayakkabıcı, Nazım'ın ayağını bir kartonun üzerine koyar ve iyice basmasını söyler. Daha sonra kurşun bir kalemle ayağının etrafını çizer. Bu karton, onun ayakkabı numarasıdır. Günlerce bu ayakkabının hayalini kurar. Babası ona, ayakkabılarının siyah ve bağcıklı olacağını söyler.Nazım'ın ayakkabıları bayramdan bir gün önce gelir. Ayakkabılar babasının dediği gibi, siyah ve bağcıklıdır. O gün onları giymez. Ayakkabılarını yatağının altına koyar ve arada çıkartıp onu inceler. O gece onu uyku tutmaz. Sabah evdekiler uyandığında, Nazım'ı ayakkabı kutusu kucağında sandalyede otururken bulurlar.Buradan sonrasını, Nazım Hikmet'in ağzından dinlemek sizi daha çok etkileyecektirO halde Nazım nasıl anlatıyor ona bir bakalım."Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım. Dardı ve canımı yakmıştı, ama bunu babama söylemedim.O 'Sıkıyor mu' diye sordukça 'Hayır' yanıtını veriyordum. 'Dar, ayağımı acıtıyor.' desem geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı. O bayram sabahı, canım yana yana yürüdüm.