Ahlaki çürümüşlük: Toplumun sessiz yarası
Sosyolojimiz alarm veriyor
Modern çağın hızı, teknolojinin cazibesi ve bireyselliğin yükselişi, bir ahlaki çürümüşlük dalgasını da beraberinde getirdi. Modernite, bireylerin ve toplumun ortak değer, erdem ve vicdan ekseninden uzaklaşmasına, bencillik, hazcılık ve sorumsuzluk bataklığına sürüklenmesine can suyu oldu. Türk kültüründe "ahlak" denince akla gelen dürüstlük, yardımseverlik, adalet ve merhamet gibi değerler, çok ciddi bir aşınmaya uğradı. İnsanlar, "Ne haber, nasılsın" derken bile samimiyetten uzaklaşır oldu; hâl hatır sorulmaz, yolda düşen kaldırılmaz oldu."Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir inancın mirasçılarıyız oysa. Ancak modern hayat, bu mirası tehdit ediyor. Şehirleşme, bireyleri kalabalıklar içinde yalnızlaştırırken, sosyal medya da sahte bir dünya inşa etti. Gençler, "beğeni" uğruna öz saygılarını feda ediyor; influencer'ların ışıltılı hayatları, alın teriyle kazanılan ekmeğin değerini gölgeliyor. Hızlı tüketim kültürü, sadece eşyaları değil, insani ilişkileri de "kullan-at" mantığına hapsetti.Aile, Türk toplumunun kalesiydi. Ancak bu kale de sarsılıyor. Saygı, sevgi ve sadakat gibi ailevi değerler, bireyselliğin rüzgârında yıpranıyor. Boşanma oranları çığ gibi artarken, evlilikler maddi hesaplarla kuruluyor; çocuklar, ekranların kucağında büyüyor. Televizyon dizileri ve popüler kültür, ahlaksızlığı "normal" gibi sunuyor; sadakatsizlik, yalan ve şiddet, âdeta bir hayat tarzı olarak pazarlanıyor. "Namus" gibi kutsal kavramlar, kimi zaman alay konusu oluyor!Toplumdaki güven erozyonu da ahlaki çürümüşlüğün bir diğer yüzü. Eskiden söz, senet yerine geçerdi; şimdi ise yeminler bile şüpheyle karşılanıyor. Ticarette hile, siyasette riya, günlük hayatta dedikodu Bunlar, ahlaki çöküşün sinsi belirtileri.Ahlaki yozlaşmanın kökleri bütün sosyolojimizin kılcallarına sirayet etmiş durumda! Küreselleşme, Batı merkezli bir tüketim kültürünü dayatırken, Türk toplumunun öz değerleri arka planda kalıyor. Eğitim sistemi, bilgi yüklemekten çok ahlak inşa etmeye odaklanmalıydı, ancak yetersiz kalıyor! Medya, ahlaksızlığı cazip gösterirken, maneviyatı görmezden gelip yok sayıyor. Teknoloji, bir yandan dünyayı avucumuza getirirken, diğer yandan insanlığımızı sessizce gasbedip çalıyor. Çocuklar, "tık" sayısına göre değer biçilen bir dünyada büyüyor; İnsanın başarısı sosyal medyadaki takipçi sayısına göre değer görüyor!Peki bu karanlık tablo karşısında umut var mı