Asırlık hocamız Nermin Abadan Unat'ı 104 yaşında kaybettik.
Kendisi Cumhuriyet'ten daha yaşlıydı...
Atatürk'le de karşılaşmış, gelmiş geçmiş tüm hükümetleri yaşamış, tüm dönemlerin tanığı olmuştu.
Düşünce özgürlüğü, kadın hakları, demokrasi gibi asil kavramların her zaman en öndeki savaşçılarından oldu.
Son yıllarda onu bastonuna dayanmış, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki hocaların eylemine katılırken de gördük. O gün 100 yaşındaydı.
Nermin hocamızı çok üzen bir de ilginç bakanlık hikâyesi vardır.
1974 yılında CHP - MSP koalisyonu bozulmuş, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yeni hükümeti kurma görevini bir tarafsıza; Prof. Sadi Irmak'a vermişti.
Sadi Irmak yeni hükümet için Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve diğer liderlerle görüşmeler yaptı... Kültür Bakanı olarak Prof. Nermin Abadan düşünülmüştü. Liste tamamlandı. Radyo ve gazetelere gönderildi. Ne var ki Prof. Nermin Abadan'ın yerine listeye Kültür Bakanı olarak yanlışlıkla CHP Muş Milletvekili Nermin Neftçi'nin adı yazıldı. Prof. Nermin Abadan'ın liste açıklanmadan onayı alınmıştı. Kendisi mutlak bakanlık bekliyordu. Listeyi radyodan duyunca başından aşağı kaynar sular döküldü. Bülent Ecevit küplere bindi. Ama hükümetin aczi ortaya çıkmasın diye isim değiştirilmedi.
Bu yanlışlığı kim neden yapmıştı Asla anlaşılamadı.
Nermin Hoca'yı, bir büyük özgürlük ve çağdaşlık savaşçısını saygı ile anıyoruz...
RÜŞVET
Kıbrıs'ta yaşayan dostlarımız Ada'da rüşvet sorunu olmadığını anlatıyor. Kıbrıs, bu terbiyeyi nasıl edindi, ne zaman edindi Falih Rıfkı Atay anlatır:
İngilizler Kıbrıs'a geldiklerinde Osmanlı polislerinin maaşı bir altınmış. Polisleri toplamışlar:
- Maaşları ile geçinebilenler şu tarafa, geçinemeyenler bu tarafa, demişler...
- Geçinebiliyorum, diyenlerin rüşvet geliri olduğu var sayılarak işlerine hemen son verilmiş... "Geçinemiyorum" diyenlerin maaşı beş liraya çıkarılmış:
Ve sıkıca uyarılmışlar:
- Rüşvet aldığınız görülürse yalnız kovmayız, hapishanede de çürütürüz...
Sistem böyle böyle kurulmuş anlaşılan...
FIRTINA
Büyük bir fırtına yaşadık geçenlerde. Gök gürledi, yağmur pencereleri dövdü, gemileri batırdı, ağaçları yıktı... Korku bütün şehri sardı.
Acaba bir şair bu durumda ne hissederdi
Bakın Nazım Hikmet 1935 yılında bir yazıda böyle bir fırtınalı geceyi nasıl anlatıyor:
"...Dün gece tabiat Beethoven'i çaldı. Başları göklere değen, çam ağaçlarının arasından birbiri ardınca parlayıp sönen mavi ışıklar, arka arkaya düşen yıldırımlar ve gök gürültülerinden sonraki sessizlik içinde yağmurun melodili şırıltısıyla fırtına, tabiattaki o başsız sonsuz diyalektiğin senfonisini bir devrim marşı gibi milyonlarca insan ağzından söyledi sanki."
Bir fırtına işte böyle de anlatılabilir...
İSTASYON
Anadolu'nun yüreğinde küçük bir tren istasyonu…
Günde bir iki kez geçen trenle nefes alır, sonra yine derin bir sessizliğe gömülür.
İstasyonun sarı duvarları, yılların yorgunluğunu taşıyan eski bir defter gibidir. Her vedanın, her umudun anısını saklar.

3