CHP genel başkanıyken Baykal'a oy vermedi diye akrabalarını bile çizenler, rahmetliye cenazesinde bela okuyacak hâle geldiler.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun daha adını doğru telaffuz edemiyorlardı ama ne gam. Erdoğan karşısında cumhurbaşkanı adayı ilan edilince tıpış tıpış oy vermeye koştular. Sonra hocaya "Zaten MHP'liydi" diye demediklerini bırakmadılar.
Muharrem İnce'nin akıbetini de biliyorsunuz. Omuzlarına aldıkları, oy vermeyene "koyun" dedikleri İnce yeniden cumhurbaşkanı adayı olunca sahte pornografik içeriklerle çekilen operasyonu alkışladılar. Boynuna "Sarayın adamı" yaftası yapıştırdılar.
Ve geldik, okyanus ötesinden esen rüzgârla paraşütünü şişirip bir gecede Baykal'ın koltuğuna düşen Kemal Kılıçdaroğlu'na.
Çok değil, iki yıl kadar önce "Pirom" dedikleri. "Demokrat Dede" diye hitap ettikleri, "Şikâyet etme oy kullan" diye ölümüne destekledikleri Kemal Bey'i şimdi çiğ çiğ yemekle meşguller.
"Pardon, sarayın asıl adamı buymuş" diyorlar.
Yazın bir kenara, yarın da şimdi kefil oldukları İmamoğlu'na ve Özel'e de aynı muameleyi yapacaklar.
"Hırsızdı", "çapsızdı", "ANAP'lıydı" vs. diye sövecekler.
Ve dönüp arkalarına dahi bakmayacaklar.
Evet, utanmadan "Benim oyum çobanınkiyle bir mi" diyen, sorsan ülkenin "en bilinçli seçmeni" olduğunu söyleyen, günün sonunda, kendi ifadeleriyle mutlaka peşine takılacak "terlik" bulan kitleden bahsediyoruz.
Kibirleri tercih değil, mecburiyet. Yoksa kendileriyle yüzleşecekler.
KONUMUZA DÖNELİM
Gazze'deki soykırıma karşı Batılı aktörlerin de dâhil olduğu küresel bir kampanya başlamışken Netanyahu, İran'ı vurdu.
Tüm dünyanın gözü hâliyle bu savaşa çevrildi.
Neticede İsrail, İran'ın füzeleriyle savaşın yıkımını şehirlerinde hissetmiş oldu ama Gazze'de vahşet başka bir boyuta evrildi.
Açık askeri alanlarda kurulan ve tamamen İsrail ile özel ABD güvenlik şirketlerinin kontrolünde olan yardım merkezlerine çekilen sivillerin üzerine ateş açılıyor, bombalar atılıyor.
Bir kapanı andıran tuzağa geçirilen kılıf ise