Güney Kore'de Trump krizi

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, dün YTN kanalında canlı yayınlanan konuşmasında sıkıyönetim ilan etti. Yoon, muhalif partilerin "ülkeyi krize sokmak için parlamenter süreci rehin almasını" sıkıyönetime gerekçe gösterdi. Kuzey Kore tehdidinden bahsetti.
En son 1980'de sıkıyönetim ilan edilen Güney Kore'de parlamento ve siyasi partilerin faaliyetlerinin yasaklanacağı, medya ve yayıncıların ordu kontrolü altında hareket edeceği belirtiliyor.
Yeol'un, 2018'de Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un'la sıcak pozlar veren Trump gelmeden işi sıkı tutmak, dizginleri eline almak istediği açık. Zira Güney Kore'de 30 binden fazla ABD askeri var. Trump da NATO ve müttefiklerle olan ilişkilerinde daha az katılım ve daha fazla mali yük paylaşımı istediğini sıkça tekrar ediyor.
Singapur'da Un'la bir araya gelerek ezber bozan Trump'ın yeni dönemde Pasifik'te dengeleri sarsmak için Kuzey Kore ile diyaloğu ilerletmesi ihtimali çok yüksek. Bu da bölgede ABD'ye göbekten bağlı askeri ve ekonomik politikalarla var olan Güney Kore'yi zora sokabilir.
Anlaşılan o ki Güney Kore devleti de Trump'ın olası hamlelerini en az zararla atlatmak, sürprizlerle karşılaşmamak için sıkıyönetim kartını kullanıyor.
Tekrar olacak ama uyarmadan geçemiyorum... ABD'deki her devir teslim sürecinde olduğu gibi, bu kez de dünya 20 Ocak'a fena sallanacak.
Ukrayna'da, Suriye'de, Gazze'de, Lübnan'da, Gürcistan'da ve son olarak Güney Kore'de şahit olduğumuz ani değişimler yaklaşan depremin öncü sarsıntıları. Titreyip kendimize gelmeliyiz.
NOT: Yazı baskıya girdiği saatlerde Güney Kore Parlamentosu sıkıyönetim kararını reddetti. Devlet Başkanı Yeol da ülkede sıkıyönetimin kaldırılacağını ve askerlerin geri çekileceğini bildirdi.


ESAD, SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ ERDOĞAN KADAR UMURSAMIYOR
Esad, iç savaşının ilk yıllarında Suriye'nin kuzeyini ABD'nin kendisini devirmek için dizayn ettiği YPG'ye teslim etti.
Esad'ın güçlerini Şam çevresinde yoğunlaştırmak için attığı bu taktik adım, aynı zamanda en büyük tehdit olarak Türkiye'yi gördüğünün açık işaretiydi.
Esad'ın o zaman böyle düşünmesi, denize düşen misali yılana sarılması çok da şaşırtıcı değildi. Zira Dışişleri Bakanlığı döneminden itibaren Türkiye'nin Suriye politikasını ABD'ye endeksleyen Davutoğlu başbakanlığında da Washington'a uygun adım yürüdü.
Ne var ki Erdoğan, Davutoğlu'nun Okyanus ötesinin derinliklerinde şekillendiğini bugün daha iyi anladığımız stratejisini 2015'te terk etti.
15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, ABD'nin kantonlarını birleştirerek devletleşmesi için harekete geçirdiği YPG'nin üzerine yürüdü.
Bu askeri harekâtların, meşru müdafaa hakkını içeren BM'nin 51. Madde'sine ve Türkiye ile PKK'ya topraklarını açan Suriye arasında 1998 yılında varılan Adana Mutabakatı'na uygun olduğunu hatırlatalım.
Türkiye, sınır ötesi harekâtlarıyla eşzamanlı olarak Suriye'nin temsilcileri olan Rusya ve İran'la birlikte Astana sürecine dâhil oldu. Bir yandan da Şam'la kapalı diplomasi yürütmek için yoğun çaba harcadı.
Erdoğan son olarak da birkaç ay önce Putin'in bizzat devreye girdiği diyalog süreci için Esad'a samimi çağrılar yaptı.
Ne var ki Esad, fil gibi kindar ve bu yüzden gözleri kör olmuş durumda. Türkiye, Muhaberat'ın topraklarında yaptığı eylemler de dâhil