Üç yüzlü dünya

Bediüzzaman Hazretleri dünyanın üç yüzü olduğunu ifade eder. Birincisi, Esma-i İlâhiyeye aynalık yapan güzel yüzü. İkincisi, ahirete tarlalık yapan bereketli yüzü, üçüncüsü ise, insanların nefis ve hevesâtına bakan, gaflet içindeki ehl-i dünyanın oyalandıkları yüzüdür.

İlk ikisi güzeldir, Allah'ı ve ahireti tanımaya ve sevmeye yöneliktir. Üçüncü yüzü çirkindir. Allah'ı unutturan ve ahireti yok saydıran, mal, mülk, şöhret gibi geçici şeyleri cazip gösterip dünyasının ve ahiretinin mahvına sebep olan yüzdür. Dünyanın bu yüzüne kapılanların acı halini, haberlerden ve sosyal medyadan zaman zaman görüyoruz. Mutluluğun kaynağı yanlış yerde arandığı için akibet de acı oluyor. "Zengin olursam, meşhur olursam, güzel olursam mutlu olurum" zannedenlerin sonu hüsranla dolu. İnanmayan hastanelere, hapishanelere ve kabristanlara bakabilir. Haberlerde de sıkça rastlıyoruz, şöhret ve zenginlik uğruna sağlığından, hatta canından olan insanlar var. Demek istediğimiz "zenginlik ve şöhret kötüdür." değil. Kötü olan, hırsla bunları talep etmek ve bunun için her türlü haram, hile, gösteriş, yalan gibi yollara başvurmaktır.

Bugün sosyal medyanın, popüler kültürün her köşesinde karşımıza çıkan o sahte ışıltılı hayatlar, dünyanın üçüncü yüzüdür. Sınırsız tüketim, gösteriş, şöhret arayışıyla insanlar "Biraz daha zengin olursam, biraz daha beğeni alırsam mutlu olurum" zannediyor. Ama aldanıyorlar. Gündeme düşen üzücü hikâyelere baktığımızda, bir şekilde sosyal medyada tanınır olmuş ama o sahte dünyada, gençliğinin baharında umutsuzluğa gömülmüş, o dipsiz kuyuda kaybolmuş nice hayatlar görüyoruz.

Üç yüzlü dünyada bizim kendimize sormamız gereken bir soru da şu: "Ben dünyanın hangi yüzüne talibim" Dünya bir misafirhanedir. Burada kalıcı değiliz. Akıllı bir yolcu, oyalanmakla vakit kaybetmez. Yol hazırlıkları yapar. Kalbini fânî heveslere bağlayarak vaktini ziyan etmez. Öyleyse biz bâkîye talip olmak için dünyanın ilk iki yüzüne bakacağız. İlk yüzünde, yaratılan tüm varlıkların Allah'ın kudretine, ilmine, rahmetine, hikmetine birer ayna olduğunu görüyoruz. Kâinata ibretle, hikmetle bakan kişi her şeyde Rabbinin izini görür. Bir gül, Cemîl ismine; bir anne şefkati Rahîm ismine; dünyanın ve gezegenlerin düzen ve intizamı Kadîr, Cabbar, Hakîm gibi isimlere ayna olur. İnsan, bu yüzü görüp tefekkür ettiğinde imanı güçlenir, kalbi Allah sevgisiyle dolar. Dünyanın bu yüzüne bakan kişi, fânîliğin içinde bekâyı fark eder. Hayatı boş bir oyalanma yerine anlamlı bir seyir ve ibadet olur. Şimdi (sosyal medya diliyle) soralım, "Reels, story, shortslar" seyrederek oyalanmak mı, yoksa Allah'ın verdiği en kıymetli kameralar olan gözlerimizle canlı olarak seyrettiğimiz, Onun yarattığı sanat eserlerini temâşa etmek mi daha çok huzur verir