Bediüzzaman'ın bıraktığı servet

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, hadis-i şeriflerinde "Sen dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol" buyuruyordu.Kısa bir süre konaklayıp gidecek, şimdiye kadar dünyaya gelmiş geçmiş herkes gibi biz de hızla geçecek olanlardan biri idik. Biz ne kadar "bir garip" ve "bir yolcu gibi" yaşıyoruz Bunu herkes kendi vicdanı ile muhasebe edebilir. Ancak, hem garip, hem de her an yolculuğa hazır olarak yaşamış bir adam geldi geçti bu topraklardan. O da, zamanın garibi, bedîsi Bediüzzaman. Dünyaya ehemmiyet vermedi, zarûrî ihtiyacından fazla bir şeye sahip olmadı. Peygamber Efendimiz (asm) ne buyurduysa o da öyle yaşadı. Dünyada bir misafir olduğumuzu, misafir olan insanın beraberinde bir şey götüremeyeceği hakikatini ders verdi. "Hazırlanınız, başka daimi bir memlekete gideceksiniz!" diye hep yolcu olduğumuzu hatırlattı. "Bizi burada durdurmazlar, sevkiyat var!" diye ikaz etti. Hayatı savaş meydanlarında, sürgünlerde, hapishanelerde geçti. Dünya rahatı, keyfi adına hiç bir şey yaşamadı. Ömrünü, Kur'an'ı asrın idrakine anlatmak, iman kurtarmak yolunda sarf etti. Dâvâsı da derdi de büyüktü. Bir yuva kurup evlat sahibi olmak için ne vakti vardı, ne de hayat şartları buna uygundu. Onun tek düşüncesi, hakikatte bir evladı olmadığı halde, "evlatlarım" diye gözyaşı döktüğü nesillerin imanını selamette görmekti. "İçinde evladım yanıyor" diye cehennem alevlerine atlayıp hayat kurtarmaktı gayesi. Bazı babalar "vefatımdan sonra evlatlarım rahat yaşasın" diye ev, arsa, mal mülk biriktirirken, o manevi evlâtlarının hâkikî istikbalini teminat altına almak için Kur'ân deryasından elmaslar, pırlantalar, hazineler çıkarıp biriktirdi. 23 Mart 1960 yılında, bir Ramazan