AHİRET VAR

Bir süredir çeşitli sebeplerle "Ahiret Sayfası"nı çıkaramamıştık. Bu süre içinde Yeni Asya'yı yakından takip edenlerden zaman zaman "Ahiret yok mu" şeklinde sorular aldık.

Bir süredir çeşitli sebeplerle "Ahiret Sayfası"nı çıkaramamıştık. Bu süre içinde Yeni Asya'yı yakından takip edenlerden zaman zaman "Ahiret yok mu" şeklinde sorular aldık.

Ahiret hep var. Dünyada bulunma sebebimizin ve açılan bu imtihan meydanının neticesi de ahirettir. Tüm yollarımızın, tüm işlerimizin sonu ahirete çıkar. İnsanlığın çare bulmakta çaresiz kaldığı "ölümsüzlüğün" tek çaresi, ebedî saadete davet eden Kur'an'dadır.

Başta Efendimiz Muhammed Mustafa (asm) olmak üzere tüm peygamberlerin davası, insanlığa bu ebedî saadeti kazandırmak olmuştur. Ahir zamanda ülkemizde yetişen, yüksek dehası ve zekâsı ile herkesi hayran bırakan Bediüzzaman Said Nursi'nin de telif ettiği tüm eserleri, çileli ömründe verdiği onurlu hayat mücadelesi ve her sıkıntıya tahammül etmesinin tek nedeni, insanlığın ahiretini kurtarmaktır.

Bugün basın ve medya kuruluşları arasında, insanlığın dünyasını ve ahiretini aydınlatmak için varlığını sürdüren tek gazete de, Yeni Asya Gazetesi'dir. Müstakil bir sayfa olarak "Ahiret Sayfası" çıksa da, çıkmasa da; Yeni Asya her gün verdiği ayet, hadis ve Risâle-i Nur'dan bölümleriyle, makaleleriyle mütemadiyen ahiretten bahseder.

Sırası gelenin asıl vatanına göçtüğünü her gün uzaktan ya da yakından görürüz, duyarız. "Tüh, vah, nasıl olur Ne oldu ki" şeklinde bir sebep ararız ama nafile. Tüm ölüm sebeplerinin ardındaki asıl sebep "ecel vakti"dir.

Geçtiğimiz günlerde, terhis tezkeresini alarak ebedî vatanına göç edenlerden biri de Şükran Berk abla oldu. Şükran Berk, Risâle-i Nur'un avukatı merhum Bekir Berk'in hanımıdır. Yeni Asya Gazetesi'nin sadakatli bir takipçisiydi. Yazarlarımıza takdir ifadelerini elinden geldiğince telefonla arayarak bildirirdi. Ahiret Sayfasını da çok beğendiğini ve devamını beklediğini ifade etmişti. Onunla görüşmelerimizin çok büyük bir kısmı telefon konuşmaları şeklindeydi. Bazen saatler sürerdi, zamanın nasıl geçtiğini anlayamazdık. Ama bu konuşmalar öyle dünyaya ait değildi. Her biri Risâle-i Nur dersi gibi, ahirete ait konuşmalardı. Bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.

ŞÜKRAN ABLA İLE AHİRET SOHBETLERİMİZ

Ahiretten, ölümden bahsederken çok neşelenir, sesi daha coşkulu olurdu. Gülerek ve büyük bir iştiyakla "Ruhun yaşı yok, ruhum çok genç ama bu hastalıklı bedenimin içinde tutsak. Bu eskimiş bedenden kurtulup özgür olmak istiyorum. Kırk yıldır Azrail'i bekliyorum gelmiyor" demişti.

Ölümden zerre kadar korkusu olmadığı gibi aksine özlem duyardı. Bir gün, "Bazen düşünüyorum, kimseye faydam yok, hizmet edemiyorum, Allah'ın beni bu hâlde yaşatmasının hikmeti ne ki" demişti. "Şükran Abla, yaşadığın her gün ahiretin için kârdır. Namaz kılıyorsun, tesbihat yapıyorsun, Kur'an okuyorsun, Risâle-i Nur okuyorsun. Çektiğin hastalık ve sıkıntılar da ahiretteki makamını yükselten basamaklar" demiştim. O da "Evet doğru söylüyorsun. Gözlerim eskisi kadar görmediği için okumakta zorlanıyorum ama gençliğimden beri devamlı olarak Risâle-i Nur okudum. Bunun için şimdi gözlerim görmese de, ilk birkaç harf ya da kelimeyi görsem devamını hatırlıyorum ve ezberimden okuyorum." Demişti.

Gençken çok okumanın faydasını bu şekilde gördüğünü, bize de şimdi gözlerimiz sağlıklıyken çok okumayı tavsiye etmişti. Günlerinin çoğunu oruçlu geçirdiğini söylerdi. "Hem bedenen rahat hissediyorum, hem de dünya işim azalıyor. Hazırlama, pişirme, bulaşık gibi mutfakta işim olmuyor böylece ibadete daha çok zaman kalıyor" demişti. "Bir de ölürsem oruçlu öleyim istiyorum" demişti. Hastaneden yoğun bakımda vefat etti ama inşallah onun bu niyetini Rabbimiz kabul etmiştir.

"Ben kabirde değilim ki"

Bekir Berk Ağabey ile ilgili bir rüyasını şöyle anlatmıştı: "Bekir Bey'in vefatından iki ay geçmişti ki, onu rüyamda gördüm. 'Sen hiç yerinde durmazdın, şimdi kabirde nasıl duruyorsun' Dedim. 'Ben hiç kabirde değilim ki" dedi. Sağlıklı, takım elbiseli, genç bir hâlde görmüştüm. Bu rüyamdan sonra anladım ki, o bizi görüyor, koruyor. Varlığını hep evimizde, yakınımda hissettim. Neye ihtiyacım olsa, kapıma birilerin vasıtasıyla geldiği olurdu. Zübeyir küçük çocukken, bir akşam tutturdu "patates kızartması istiyorum" diye ama evde patates yok. Akşam vakti kimseden isteyemem. "Sabah alırız oğlum sus" diyorum ama çocuk işte. Sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığımda bir çuval patates vardı. Çok sevindik tabi. Daha sonra öğrendiğime göre Mehmet Fırıncı Ağabey bırakmış. Allah onun vesilesiyle masum yavrumun isteğine cevap verdi işte.

Asıl evlilik ahirette